60.Bölüm. "Göremediğim Işıklar." (FİNAL part 1)

16.1K 424 101
                                    

Öncelikle, ilk başında beri sabırla tüm bölümleri okuyup buraya kadar gelen herkese çok teşekkür ederim. Gerek oylarız, gerek yorumlarınızla beni binlerce kez sevinç gözyaşlarına boğdunuz. Kimi zaman mesaj attınız, çoğunuz ile konuşma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. YIKINTI benim ilk hikâyemdi ve böyle bir okuyucu kitlesi yakaladığım için çok mutluyum.

Burayı fazla uzun tutmak istemiyorum. Bir beş dakika sonra bir bölüm daha gelecek. Bu bölümün devamı. Neden ayrı yayınladığımı sonra cevaplayayım.

Teşekkür bölümünde görüşmek üzere!

Hepinizi çok çok seviyorum, bücürükler.

Son kez: İyi okumalar! :')

Şu bölümü görüp okuyan herkesten tek bir ricam var: Lütfen, yorum yapın. Her türlüsüne açığım ama lütfen kısaca yazıp gitmeyin, gerçekten üzülürüm. Bu hikaye ve benim hakkımda ne düşünüyorsanız, yazın. Düşüncelerinizi belirtmek için son şansınız olacak, malasef.

En özel bölümümüz için seçtiğim benim içinde ayrı bir yerleri olan en özel şarkılar;

Agnes Obel-Riverside

Bon Jovi-Bed of Roses

Yo-yo Ma-The Swan *Klasik bir şarkı, sözsüz. Bu tarz seven varsa öneririm.*

Uyarı: Bir yerde ÜÇÜNCÜ KİŞİ ağzından anlatıma geçiliyor. Lütfen dikkat edin.

--

Kelimelerin zihnimde yaşadığı çırpınış; beni mahvediyordu.

Her bir harfin elindeki kamçıyı bana savurduğunu, gerçeklerin yarattığı soğukluk kadar net hissedebiliyordum. Kelimelerin soğukluğu, zihnimdeki çırpınışta kaybolurken, acıyı hissettim.

Yıkıntılar ardında kalmış, zamanla tozlaşmış o kirli düşünceler sessizlik içerisinde ayaklandı ve birbirilerine tutunup bir merdiven yaptılar. Hadi, diye fısıldadıklarını duyabiliyordum. Hadi tırman, Derin. Kafamı kaldırdım ve önümde, havada asılı duran merdivenin sonuna baktım. Ellerim ipi tutmak içi hareketlendi ama o sırada bir ses duydum: Beni kurtarmaya gelme.

Ellerim merdivene değmeden birden kayboldu ve o kurşunumsu iz ellerime yapıştı.

Yaptığım hatanın bedeli en ağır sözcüklerle yazılmıştı, bunu biliyordum. Ama kimdi bu? Kaderin defterini yazan Tanrı mıydı? Yoksa kaderin kendisi mi oturmuştu sararmış yaprakların başına?

Kaderin kızgın olmasının sebebi; kelimeleri ağır gelmesi miydi? Kuş tüyü kalemin ucundan akan şey mürekkep değil miydi?

Yarı açık camın arasından, ardından tiz bir çığlık bırakarak esen rüzgâr kulaklarımı doldurdu. O kargaşa içinde kaybolurken, sızan soğukluk gerçekleri kışkırttı.

Kaderi düşledim; onun yazdığı sayfaların arasından. Simsiyah bir silüetin, elinde bir kuş tüyüyle, yaprakları doldurduğunu düşledim. Sararmış yapraklara ilk mürekkebi boşaltırken, suratındaki o zalim gülüşün gölgesine vuran, bilinmezliği düşledim. Kan sıçratmasını düşledim, başı boş sayfalara. Gülüşleri yudum yudum eklemesini düşledim.

Düşlediğim varlık, kamçıların gölgesinden çıka geldi aniden. Etrafımda dolaştığını, yıkıntıları rüzgarın içinden teker teker topladığını fark ettiğimde, ellerim rüzgarda dolaşıp engellemeye çalıştı. Yapamadım; kurşun izleri her yeri kapladı.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin