MEDYA: Fotoğraftaki Poyraz’ın fotoğrafına bakıp ölmenize izin veriyorum *gözlerindenkalpçıkanemoji*
PLAYLİST: Whitney Houston - I Will Always Love You
İyi okumalar! *-*
--
42.BÖLÜM. “İZİN.”
Gökhan beni öpmeye devam ederken, elimi güçlükle yanağına koydum ve nefes almak için geri çekildim. “Bu doğru değildi.” diye fısıldadım.
“Üzgünüm.”
Dudaklarıma yapışacak gibi oldu ama geriye çekildim ve Gökhan’dan ayrıldım. Bu yaptığı doğru değildi. Kendimi huzursuz hissediyordum. O benim ortağımdı. Bu tip şeyler, dikkatimi dağıtıyordu. Kafamdaki binlerce düşünceden sıyrılamamışken, şimdi yenisi eklenmişti. Gökhan ne yapıyordu? Amacı neydi?
“Bu hiç olmamış gibi?” dedim. Düşüncelerimi haksız bırakarak kafasını salladı.
“Bu hiç olmamış gibi.” Beni arabaya kadar geçirdi. Kapıyı açarken, dudaklarını yaladı. Gözlerim bu tablodan rahatsız olmuştu. Gözlerimi kaçırdım. Arabaya bindik. Gökhan arabayı sürerken, omuzlarımdan markete baktım. Poyraz, diye düşündüm. Lütfen kötü bir şey yapmış olma. Hazır vaktim varken, bulduğum ipuçlarını toparladım. Poyraz’ın polis olmak istediğini sanmıyordum. Erhan amcayı konuşturmak için böyle bir yönteme başvurmuş olabilirdi. Babamın arkadaşını bulmuştu. Babamla ne ilgisi vardı gerçekten çok merak ediyordum. Dağhan Göktuna’dan hoşlanmıyordum. O adamda bir şeyler vardı. Ve kötü olduğuna adım gibi emindim. Neden Poyraz’dan para çekmişti? Neden kendi hesabından çekmemişti? Peki ya fotoğraf karesindeki mermi? Peki ya İnci Göktuna’nın ölüm tarihi? Gözlerimi yumdum ve tüm bu düşüncelerimin akıp gitmesini istedim.
“Bir sorun mu var?” diye sordu Gökhan. “Çok düşüncelisin.”
“Poyraz’ın babam ile bir alakası var,” dedim ağzımdaki baklayı çıkartırken. “Ve ben bunu öğrenmek istiyorum. Babam benim için çok önemli. Onun hakkından bir şeyse eğer,” Biraz durdum ve derin bir nefes aldım. “Neyse, umarım olmaz.”
Gökhan gözlerini yoldan alıp bana dikti. “Baban öleli yıllar oldu. Nasıl bununla ilgisi olabilir ki?”
“Bende onu düşünüyorum,” dedim. Ve o anda ne kadar rahat davrandığımı fark ettim. Az önce öpüşmüştük, değil mi? Elimde olmadan gerildim. Koltukta duruşumu düzelttim. Gökhan’ın gözleri üzerimde dolaştı ve ufak bir kıkırtı çıkardı. Kafamı cama doğru çevirdim. Arabayı hafif bir melodi doldurunca, Gökhan’ın telefonunun çaldığını fark ettim. Yan gözle telefonun baktım ama kaydetmediği bir numaraya aitti. Yüzünü ekşittiğini fark ettim. İşte kafamı kurcalayan diğer sorulardan biri! Gökhan!
“Ne var?” diye sordu Gökhan. Tek kaşını kaldırarak konuşmasını sürdürdü. Ona daha iyi bakabilmek için, kafamı öne doğru çevirdim. Böylece eskisine göre daha iyi görebiliyordum. “Siktiğimin işlerini başka zaman yap! Çocuğu yalnız bırakma, sakın. Ben işimi bitirip geleceğim.” Telefonu kapattı ve bakışlarımız birleşti. “Üzgünüm,” dedi. “Küfür etmek istemezdim. Ama zorunda bırakıyorlar.”
“Bir sorun mu var?” diye sordum. “Çocuk falan?”
Güldü. “Eğer aklımdan geçen şeyi düşünüyorsan, hayır. Benim çocuğum değil. Kardeşim.”
“Kardeşin mi?” diye sordum. “Vay canına kardeşin olduğunu unutmuşum.” Kardeşi olduğunu gerçekten de unutmuştum. En son Akra’yı kurtarmak için plan yaparken bu olayı hatırlatmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIKINTI
Ficção AdolescenteYayınlama Tarihi:6 Temmuz 2014 [Tamamlandı, düzenlemede.] •Bu ad ile yayınlanan ilk hikayedir. Taklitleri değil, aslını okuyun.• ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬ Dizlerini karnına çekmiş, boş gözlerle evine girip çıkanları izleyen küçük bir kız çocuğu. Ağlamaktan ko...