55.Bölüm. "Sessizlik."

9.9K 477 77
                                    


Playlist'te bölüm için bir şarkı var!

İyi okumalar!

Ve bu arada, unutmadan, Berkan'ın kim olduğunu unutanlar varmış. *-* Hani şu Gökhan ile Derin Göktuna Holding'e girmişti. Sonra Derin bir evrak odasına girmişti. Orada yeşil gözlü bir adam ile karşılaşmıştı ve kavga falan olmuştu. İşte o Berkan. *-*

••

55.BÖLÜM. "SESSİZLİK."

Saçlarımın arasından geçip, hava akımına karşı koyamayan rüzgâr bir kez daha vurdu. Üşümüştüm; ama kollarımı etrafıma sarmadım.

Bu sefer hak etmişti. Üşümesine izin verdim.

Haykırışları kulağımda çınlarken.

"Şimdi," dedi Berkan. Kafasını eğdi, gözlerini kıstı; silahı bana doğrulttu. "Ya benimle gelirsin. Ya da onlarla." Onlarla. Kafamı hızlıca siren seslerinin kaynağına doğru çevirdim. Polisler burayı nasıl bulabilmişti, aklım almıyordu. Pekâlâ, arabalar orada değildi. Bir kaza olduğu apaçık ortadaydı. Ama kimseyi orada bulamamışlardı. Bir ceset bile yoktu.

Sanırım bu, davayı ilgi çekici yapıyordu.

"Siktir git," diye tısladım. Küfür etmekten çekinecek halim yoktu. "Seninle hiçbir yere gelmiyorum."

Berkan'ın gözlerinden bir parıltı geçti. "O zaman onlarla gidersin."

"Neyin peşindesin?" diye tısladım. "Neden benimle uğraşıyorsun?"

"Seninle uğraşmak hoşuma gidiyor."

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. "Ver. Şu. Silahı." Kelimelerin üzerine bastıra bastıra söylediğimde, çıldırmak üzereydim. Suç aleti Berkan'daydı ve ve polislerin buraya gelmesi an meselesiydi. Çam ağaçları ile dolu ormanı aydınlatan şey, polislerin ellerindeki el feneriydi.

"Buradan tek çıkış yolu ikimiziz," diye inatlaştı. "Hatta dur, üçümüz. Buraya gel, Derin."

Çaresiz gözlerimi çevrede gezdirdim. En ufak bir hareket bekledim. Haykırışlara kulak tıkamak anlamsızdı. Ruhumu nasıl susturabilirdim ki?

"Neden benimle uğraşıyorsunuz ki?" diye sordum yeniden. Yıkıntılar ardındaki kız olmanın ne kadar zor olduğunu biliyorlar mıydı? Tüm o sesleri her an dinlemek. Tüm o seslerin sesini kısamamak. Tüm yaptığın hataları tekrar tekrar dinlemek. Özgür olmamak. Hissedememek. Hissizleşmek. "Bir kere olsun her şeyi yola koymak istiyorum. Neden izin vermiyorsunuz?"

"Seni ilk gördüğümde," diye fısıldadı. "Sırtın o duvara yaslı haldeyken ve ben senin gözlerinin içine bakarken... Belki de bunu yapmamalıyım, diye düşünüyordum. Belki Dağhan Bey'in tarafında olmamalıydım. Çünkü, tam o anda o kadar masum gözüküyordun ki, Derin. Bunların hiçbirinin senin suçun olmadığını düşünüyordum. Ama sonra geri planda kaldım. Bekledim. Sen hiç fark etmedin ama ben hep senin etrafındaydım. Seni kalabalıkta izleyen gözlerden birinin sahibi bendim. Ve sonra ne oldu, biliyor musun? Masum olduğunu düşünmemeye başladım," Elindeki silahı bana doğrultmayı kesti ve kafasını aşağıya eğdi. Ben ise kendimi, kendi hayatımda bir seyirci gibi hissediyordum. "Neler yaptığının farkında değildin belki, bilmiyorum. Ama o kadar bencildin ki, Derin..."

"Beni izliyor muydun, yani?"

"Neler yaptığını biliyorum," dedi hızlıca. "Tıpkı, Gökhan'ı vurman gibi. Etrafındakilere zarar veriyorsun, görmüyor musun?"

Bir şey diyemiyordum. Sessizlik. Tam olarak bu kelimenin anlamanı çözmüştüm. Hani, tüm o söylemek isteyip, söyleyemediklerini birleştirirsin. Büyük bir balon yaparsın. Ruhunu ruhuna katar, bir ip bağlarsın ucuna... Sonra o ipi bırakırsın sessizce. Balonun uçup uzaklaşmasını izlersin. İşte tam olarak o an sessizliktir. Sessizlik budur.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin