Soru kulaklarımda yankılanırken başım dönermiş gibi oldu. Soru tekrarlandığında bir cevap vermem gerektiğini anladım. Gözlerimi Meriç'e çevirdiğim an onun da bana baktığını ve benden bir cevap beklediğini anladım. Yüzü kül rengiydi. İlk defa böyle bir şey oluyordu. Aklıma birden Berkay gelmişti. İçimdeki ses daha fazla saklayamayacağımı ve söylemem gerektiğini ifade ederken diğer bir taraf söyleme diye bağıyordu. Güneş'in ''İyi misin canım?'' demesiyle düşüncelerimi çöpe attım ve doğruyu söylemeye karar verdim. '' İki '' dedim. Meriç bunu beklemiyordu. Aslında kimse bunu beklemiyordu. Ben bile... Güneş ''Hadi artık oyun bitti. Evlere dağılalım.'' diyerek oyunu dağıttı. Benim de kurtarıcım olmuştu. Hepsi birden kapıya yöneldi ve sırasıyla gittiler. Onlar gittiklerinde Meriç'te duvarlardan destek alarak odaya doğru ilerledi. Ona yardım etmek istesemde reddetti. Bu hareketi beni kırarken o odaya girdi ve kapıyı kapattı. Kapının önünde bir süre bekledim ve cesaretimi tüm kırıntılarıyla toplamaya çalıştım. Kendimi hiçbir zaman hazır hissetmeyeceğimi biliyordum fakat konuşmam da gerekiyordu. Ya şimdi konuşacaktım ya da hiçbir zaman... Bunu düşünürken birden kapıyı açtım ve içeri girdim. Meriç yatağın üstüne oturmuş, başını ellerinin arasına almış ve düşünceli görünüyordu. Kapıyı arkamdan kapatırken yavaşça ilerledim ve yanına oturdum. ''Meriç...'' dedm sessizce. ''Özür dilerim.'' Hiç hareket etmiyordu. Bu hali beni korkuturken ''Onu'' dedi derin bir nefes alarak. ''Onu benden daha mı çok sevdin?''
Bu soru karşısında ağzım açık kalırken bir an kafamda Meriç'le Berkay'ı karşılaştırdım. Daha sonra karşılaştırdığıma pişman oldum. Berkay benim lisede tanıştığım ilk erkekti. İlk aşkımdı, ilk isteğim... Onunla Ada sayesinde tanışmıştık. Berkay lisedeki popüler çocuktu. Her kızın istediği çocuk... Ben ise okulun inek öğrencisiydim. Derslerim her zaman yüksekti. Berkay benim yanıma sadece sınav günleri birde ödev yaptırmak için gelirdi. Sınav günlerinde kopya isterdi. Ben de salak gibi kopyayı verirdim. Fakat sınav bittiğinde dönüp bakmazdı bile. İşte ben önümdeki insanları ayırt edemeyecek kadar kördüm.
Meriç tam ağzını açmıştı ki ''Berkay hiç benimle ilgilenmedi. Sınavlarda istediği kopyalar ve yaptırdığı ödevler dışında. Şu anda tek bildiğim bir şey var. İyi ki İstanbul'a gelmişim, iyi ki yanımdasın.'' dedim. Korkuyordum. Kızmasından, bağırmasından, kırıp yıkmasından... Her şeyi anlatacaktım. Bilmek onunda hakkıydı. Berkay'ı ilk gördüğüm günden İstanbul'a gelmek için bindiğim uçakta olanlara kadar her şeyi anlattım. Açıkçası Meriç'in vereceği tepki beni korkutuyordu. ''Koca bir ahmakmış'' dedi her şeyi anlattığımda. ''Etrafında senin gibi bir güzelliği görmediği için koca bir ahmakmış.''
Bu hali hoşuma gitmişti. Bir yandan gülüyor bir yandan da bakıyordu. Verdiği tepkiye şaşırmıştım açıkçası. Kızmamış mıydı? Oysa ben kızar bağırır sanıyordum. Beni kendine doğru çekti ve yüzünü saçlarıma gömdü. ''Sen benimsin güzelim.'' dedi. ''Sende benim.'' diyerek karşılık verdim ve ellerimi saçlarına götürdüm. Saçlarıyla oynamayı çok seviyordum. Yumuşacık saçları vardı. Burnumu saçlarına götürdüm ve kokladım. Çok güzel şampuan kokuyordu. Keşke dedim içimden. Keşke zaman dursa. Hep böyle kalsak...
''Beni bırakmazsın değil mi?'' diye sordum bu güzelliğin bozulmamasını dileyerek. ''Beni bırakmanı istemiyorum.'' diye devam ettim. Etrafımdaki güvendiğim insanlar gibi beni yarı yolda bırakmasından korkuyordum. Güzel şeylerden sonra genelde bırakılıp gidiyordum. İşte tam da bundan korkuyordum. ''Bu da nereden çıktı şimdi?'' diye sordu yüzünü saçlarımdan çekip bana bakarken. ''Korkuyorum.'' diyebildim küçük bir kız çocuğu gibi. ''Korkuyorum. Diğerleri gibi beni bırakıp gitmenden. Korkuyorum sensiz kalmaktan. Korkuyorum nefessiz kalmaktan. Sen benim nefesimsin.''