Muktide Güneş.
Bu küçük odayı hep kilitli görmüştüm. Fakat Meriç'in bu odayı ilk kez açtığını görüyordum. İçeri girince gözlerime inanamadım... Çok güzel birçok oyuncak vardı. Hiç dokunulmamıştı. Fakat hepsi tozlanmıştı. Meriç bana döndü ve
+Beni tanımak istiyordun. Çocukluğumun nasıl geçtiğini anlamışsındır. Ben hiç yaşıtlarım gibi oyuncak oynamadım. Fakat onlardan çok oyuncağım vardı. Hepsini annem almıştı. Bende ona olan nefretimden, sevgisizliğimden dolayı hiçbirini oynamadım. Hepsini alındığı gün buraya attım. Hiç açmadan... Beni 8 yaşımda yalnız bıraktı ve yokluğunu hissetmemem içinde bir sürü oyuncak gönderiyordu. Ne kadar acı değil mi? Bu depoyu şimdiye kadar hiç kimseye göstermedim.
-Meriç ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Özür dilerim. Yani bunları anlatmak seni üzüyorsa anlatmayabilirsin. Üzülme. Yüzüne buruk bir gülümseme oluştu. En köşede büyük bir şey vardı. Üzeri örtü ile örtülmüştü.
-Meriç en köşedeki örtülü şey ne?
+Bakmak istersen bak. Dediğinde bir an terettüd ettim. Ya üzülürse diye korkuyordum. Meriç bunu anlamış olacak ki hadi bak dedi. Bende yavaşça örtüyü kaldırdım. Çok tozluydu. Örtüyü kaldırdığımda gördüklerime inanamadım. Meriç çocukken çekilmiş kocaman bir fotoğraf vardı. Annesi ve babası Meriçi ortalarına almışlardı. Meriç çok mutlu görünüyordu. Gülüyordu. Meriç üzülür diye hemen örtüyü örttüm.
-Meriç bu fotoğrafı neden bu depoya attın?
+Merve hâlâ anlamadın mı? Ben onlardan nefret ediyorum. Onlar sayesinde her şeyi kendim öğrendim. Yalnız büyüdüm. Hepsi onların suçu.Gittim ve ona sıkıca sarıldım. Meriç annesini ve babasını suçluyordu. Belki haklıydı.. Hemen onu depodan çıkardım. Çünkü o depoda üzülüyordu. Meriç depoyu kilitledi ve arabasına bindik. Okula gidiyorduk. Meriç'e döndüm ve:
-Bu yüzden mi sigara içiyorsun?
+Sen nerden biliyorsun?
-Meriç dün gördüm. Artık yalnız değilsin. Çünkü ben varım. Dedim. Yüzü biraz da olsa gülüyordu. Hemen okula doğru yol aldık. Tüm yol boyunca gülüyorduk. Trafik yüzünden okula 30 dakikada gitmiştik. Fakat sınıfta hoca yoktu. Herkes bir şeylerle uğraşıyordu. Meriç okulda eski Meriç olmuştu. Umursamaz Meriç... Olsun gene de benim sevgilimdi. Tenefüs zili çaldığında kızlar bizim sıramıza doğru akın ettiler. Beni görmezlikten gelerek Meriçe yavşamaya başladılar. Meriç ise onlara bakmıyor, telefonunu kurcalıyordu. Sinirlerimi bozmuştu. Kıskanmıştım. Bunu kabul ediyordum. Sinirlenerek ayağa kalktım çantamı aldım ve çıktım. Okuldan çıkarken müdür gördü. Ve beni yanına çağırdı. Elime bir kağıt verdi. Kağıtta okulun formasının resmi vardı. Müdür kağıdı sınıfa asmamı istemişti. Hemen sınıfa kağıdı astım. Gözlerim istemsizce Meriç'e kaydı. Fakat yerinde yoktu. Güneş ve Aslı deli gibi beni arıyorlardı. Yanlarına gittim ve-Kızlar ben çıkıyorum beni idare edebilir misiniz?
+Tabi ki. Fakat ne oldu?Onlara üzgün olduğumu belli etmemem gerekiyordu. Onları üzmeye hakkım yoktu. O sırada aklıma okul forması geldi. Almak için bir haftamız vardı.
-Okul formasını almaya gideceğim. Dersler boş.
+Merve yalan söylüyorsun. Anlatmak istersen dinleriz.
-Teşekkür ederim kızlar. İyi ki varsınız. Dedim ve ikisinede sarıldım. Sonra hemen sınıftan çıktım. Meriç hâlâ ortalarda yoktu. Okuldan çıktım ve eve gittim. Hemen binici kıyafetlerimi giydim. Ailem at binmeyi,gitar ve piyano çalmayı,yüzmeyi sevdiğim için İstanbulda da bunları yapmam için yer ayarlamışlardı. Sinirlendiğim zaman ya yüzerdim ya da at binerdim. Ve bugünde at binmeyi tercih ettim. Sırt çantamı aldım ve çıktım. Birkaç kere gelmiştim buraya. Bana ait bir atım bile vardı. Hemen bir taksiye bindim ve adresi verdim. Evime çok uzak değildi. Ücreti ödedim ve arabadan indim. Hemen atımın yanına gittim. Atımın bir adı yoktu. Fakat bugün olacaktı. Adı MERİÇ olacaktı. Atımın sırtına bindim ve atımı koşturmaya başladım. Hiç aralıksız koşuyordu. Daha sonra gözlerime inanamayarak atımı durdurdum. İnanamıyordum. Yine bulmuştu beni...