Gamze neredeydi? Gamze yoktu. Anında telaşa kapıldım ve Meriç'e dönerek "Meriç Gamze yok!" dedim. Korkuyordum. Meriç ellerini belime yerleştirdi ve "Aşkım sakin ol" diyerek cevapladı. Kendi kuzeni kaybolmuştu. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu? "Meriç!!" dedim. "Kuzenin ,Gamze, ortalıklarda yok ve sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?"
"Bebeğim, Gamze iyi. Ona hiçbir şey olmadı. Korkma lütfen." Neler oluyordu? Gamze iyiyse beni neden çağırmıştı? Daha bir saat önce birlikte sahilde yürüyorduk. "Sana bir süprizim var." dediğinde jetonum yeni düşmüştü. "Seni dışarı nasıl çıkaracağımı bilmediğim için yaptım bunu."
Ağzım açık kalmıştı. Küçücük bir çocuğu kendi oyunlarına alet etmişti. "Karşıdaki apartmana bak" dedi sitenin içindeki apartmanlardan birini parmağıyla işaret ederek. Gözlerimi işaret ettiğim yöne çevirdim ve bakmaya başladım. Ben bakmaya devam ederken birden belirli dairelerin ışıkları yanıp sönmeye başladı. Işıklar yanarken kalp oluşuyordu. Çok güzel görünüyordu. Hepsi aynı anda yanıp aynı anda sönüyordu. "B-bu çok güzel görünüyor." diyebildim hecelerken. Meriç bu halime gülüyor, sevinçli görünüyordu. Gözlerimi kalp şeklini alan ışıklardan ayıramıyordum. Olanları izlerken üşüdüğümü hissettim. Havalar bozuktu. Sabah güneş varken akşam yağmur yağabiliyordu. Meriç üşüdüğümü anlamış olacak ki ceketini çıkardı ve bana uzattı. Almak istemedim. "Sen üşüyeceksin ama" dememle bana ceketini giydirmesi bir oldu. Üzerinde bir gömlek bir de şişme yelek vardı. Bu anın tadını çıkarırken Meriç kollarını bedenime sardı ve hiçbir şey söylemedi. Sessizlik hakimken onu bozmaya çalışır gibi kafamı Meriç'e çevirdim ve beni izleyen gözlerle karşılaşmam bir oldu. Beni mi izliyordu? Bu sorunun cevabını merak ederken soruyu sordum. ''Neden böyle bakıyorsun?''
''Nasıl bakıyormuşum?'' diye yeni bir soru ortaya attı. ''Böyle işte.'' diye yanıtladım sorusunu. Nasıl tarif edebilirdim ki? Çok tatlı, masum ve sanki bir daha hiç göremeyecek gibi bakıyordu. Uzun uzun bakıyordu. ''Senin gibi güzel bir şey varken kollarımda, yanıp sönen ışıkları niye izleyeyim ki?''
Utanmıştım. Garip olmuştum. İlk kez böyle sözler duyuyordum galiba. Babam söylerdi hep ama başkasından duymak farklı oluyormuş. Bunu anladım. Anında yüzümü ışıklara çevirirken utandığımı anlamış olacak ki eliyle çenemi kavradı ve kendine çevirdi. ''Benden utanmanı istemiyorum.'' dedi. Elimde değildi. Ben Meriç'e bakarken arkamdan çok kısık bir ses geldi. Duyduğum sesle arkamı dönmem bir olmuştu. Karşımda bugün tanıştığım küçük kız duruyordu. Gamze duruyordu. Gamze nereden çıkmıştı? Karşımda Gamze'yi görünce şaşkınlıkla Meriç'e döndüm ve ona 'Neler oluyor?' der gibi baktım. ''Bugün...'' dedi yalnız benim duyabileceğim bir sesle. ''4 yıl önce tam bugün...'' diye devam etti kulağıma fısıldayarak. ''Annesi ve babasını kaybetti.''
Karşımda duran bu küçük kıza karşı bir şeyler hissediyordum. Sevgi miydi bu şey? Meriç'in kollarından çıkıp Gamze'ye doğru eğildim. Gamze ''Merve abla...'' dedi. ''Sana bir şey vermek istiyorum.'' Ona meraklı gözlerle baktım. Bir elimi yanağına koydum ve ''Ne vereceksin bakalım fıstık?'' diyebildim. Meriç'ten öğrendiklerimden sonra kendimi Gamze'nin yerine koydum ve düşünmeye başladım.
Küçücük yaştayken anne ve babasız kalmıştı. Dedesinin ve anannesinin bakımına muhtaç küçük bir kız çocuğuydu. Onu çok seven bir abisi vardı. Sürekli onunla ilgilenen, onun ihtiyaçlarını karşılamak için kendi ihtiyaçlarını yok sayan, her boş vaktinde yanına koşan bir abisi vardı. Daha hiçbir şeyin farkında olmayan, acılarını küçük yaşta yaşayan bir kız çocuğu....
''Bunu sana takabilirmiyim?'' diye sordu küçük kız. Elinde uzanan uzun zincire baktım. Ucunda parlak taşlarla süslü melek kanatları vardı. ''Annemin adı Melek'ti. Bunun aynısından anneminde vardı. Bunu sana ben seçtim. Annem melek gibiydi. Sende melek gibisin. Takabilir miyim? Beğendiysen tabii.''