Multide Merve...
Karanlık ormanda her geçen dakika korkum daha da artıyordu. Meriç'e o kadar sıkı sarılmıştım ki vücudunda parmak izlerim çıkmış olma ihtimali yüksekti. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Meriç'te bunu fark etmiş olacak ki "Merve sakin olmalısın. Hep burada kalacak değiliz ya. " dedi. Onu dinleyemiyordum. Ellerini sırtımda bir aşağı bir yukarı gezdirmeye başladı. Sakin olmamı istiyordu fakat bunu başaramıyordum. İlacım yanımda yoktu eğer tıkanırsam ne yapabilirdim ki? Meriç bir elini sırtıma bir elini saçlarımda gezdirmeye devam etti. Kulağıma eğilerek "Bebeğim korkma. Bak yanında ben varım. Hem senin ilacın yanında mı?" diye fısıldadı. Ona "Hayır yok." diye cevap verdim. Meriç bir an endişelendi. Fakat kendini sakinleştirmeyi başarmıştı. Meriç elimden tutarak bir kaç adım attı. Fakat yaprak sesleri bile yeterince ürkütücüydü. Öğretmenlerin bizi aradığına emindim fakat bizi bulabilecekler miydi? Meriç ile biraz yürüdükten sonra olduğum yerde durdum. "Meriç benim uykum var." dedim. Meriç ne yapacağını bilemez halde bana yaklaştı ve "Aşkım biliyorum çok yorgunsun fakat nerede uyuyabilirsin ki?" dedi. Biraz durduk daha sonra Meriç harekete geçti. Bir ağaca yaslandı ve yaprakların üstüne oturdu. Yanını işaret ederek gelmemi söyledi. Yanına gittim ve yere oturdum. Hava soğuktu. Son kez şansımı deneyecektim. Telefonumu cebimden çıkardım. Güneş'i aramayı deneyecektim. Şarjım bitmişti. Hayır bu şaka olmalıydı değil mi? Meriç'e döndüm ve ''Meriç burda telefon çekmez mi?'' diye sordum. Şansını denemesini istiyordum. Telefonunu çıkardı ve Doruk'u aramak için numarasını tuşladı fakat çekmiyordu. Bunu kabullenmesi zordu. Meriç ''Hadi uyu sen. Yanında ben varım korkma. Hem söz gece uyumayıp seni koruyacağım.'' dedi. Kıyamazdım ki. Fakat 10 dakika sonra kendimden geçmiştim.
Ertesi gün...
Sabah uyandığımda çadırımdaydım. Meriç yine yanımda uyuyordu. Hemen kalktım ve Meriç'i dürtmeye başladım. Uyanmıyordu. Nasıl uyuyorsa artık... Dün su dökerek uyandırmıştım fakat bugün onu yapmayacaktım. Kıyamıyordum ki ona... Yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Gözlerini ovuşturarak yattığı yerden doğruldu.
Hemen söze girecektim.
-Aşkım biz kamp alanına nasıl geldik?
+Dün gece sen uyuduktan 10 dakika sonra Doruk bizi buldu. Nasıl yaptı bilmiyorum fakat buldu işte. Sen uyurken çok tatlıydın bende uyandırmaya kıyamadım. Seni kucakladım gelincede çadırına yatırdım. İşin garibi hiç uyanmadın bile. Dedi burnumu sıkarak. Doruk bizi nasıl bulmuş olabilirdi ki? Neyse hemen kalktım üzerimi değiştirmek için Meriç'i kendi çadırına gönderdim. Üzerimdekileri değiştirdikten sonra çadırdan çıktım. Öğretmenler bizim için çoktan kahvaltı hazırlamışlardı bile. Meriç ile birlikte kahvaltı paketlerimizi aldık ve bizimkilerin olduğu masaya yöneldik. Hepsi oturmuş kahvaltı yapıyorlardı. Bizimkilerin yanına oturduktan sonra bir çırpıda "Doruk bizi nasıl buldun?" diye sordum. Doruk geçiştirmeye çalıştı. Bende zorlamadım zaten. Kahvaltımızı yaptıktan sonra kalktık. Aslı "Top oynayalım mı?" diye bir teklifte bulundu. Ne yani bu yaşta top mu oynayacaktık? Güneş "Ne oynayacağız?" diye sordu. Aslı "Voleybol oynayalım" diye atıldı. Voleybolda hiçte iyi değildim. "Ben oynamayacağım. Siz oynayın" dedim ve hafif hafif yürümeye başladım. Nedenini bilmediğim bir sıkıntı vardı içimde. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi. Meriç kolumdan tuttu ve "Nereye?" diye sordu. "Oynamak istemiyorum.Oynayın siz" dedim. Aslı "Başka bir şey oynarız." diye teklifte bulundu. Başımı hayır dermişçesine salladım. Sadece Meriç ile birlikte balık tuttuğumuz göle gitmek istiyordum. Nedenini bilmiyordum. Biraz da yalnız kalmak istiyordum. Güneş ve Aslı yanıma geldiler ve "Neyin var canım?" diye sordular. "Yalnız kalmak istiyorum." dedim. Anlayışla karşılayarak yanımdan ayrıldılar. Tam adımımı atmıştım ki belimde iki kol hissettim. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Kolların sahibi Meriç'ti. "Balık tuttuğumuz göle gitmek istiyorum." dedim. "Yalnız kalmak istiyorum. 1 saat içinde geri dönerim." diyerek devam ettim. Ve yürümeye başladım. Meriç yalnız kalmak istiyorum deyince anlayışla karşılamıştı. 5 dakika sonra gölün olduğu yerdeydim. Gölün etrafına oturdum. Biraz orada zaman geçirdim. Daha sonra yanıma biri geldi oturdu. Kafamı çevirdiğimde gelenin Ege olduğunu fark ettim. Bunun ne işi vardı burada? Konuşmadan kafamı çevirdim ve ayağa kalktım. O da benimle birlikte kalktı ve "Neden Meriç?" diye sordu. Bir an duraksadım ve "Sanane!" diye cevap verdim. "Şşş benimle böyle konuşmamalısın. Yoksa neler yapacağımı tahmin edemezsin. Bu arada sen astım hastasıydın ve ilacın yanında yok değil mi?" diye sordu. "Evet" diye cevap verdim ve ne olduğunu anlamadan kendimi gölün içinde buldum. Beni göle atmıştı. Ben yüzme biliyordum fakat ayağımın deydiği yerlerde yüzebiliyordum. Ayağım deymediği yerlerde korkumdan yüzemediğim için boğulma ihtilmalim yüksekti. Ege bunu biliyor olmalıydı. Çünkü gölde ayağım deymiyordu. Ege geldi ve "Mervecim daha iyi yüzmelisin." dedi ve gitti. Ne yapacaktım şimdi? Kıyıya yaklaşmak için yüzmeye çalıştım fakat olmuyordu. Kıyıdan daha da uzaklaşıyordum. En sonunda ellerimi suya vurarak "Meriç!!" diye bağırmaya başladım. Çok korkuyordum. Ayaklarım yere deyseydi yüzerdim fakat yoktu işte. Daha fazla bağırmaya başladım. Ege geri zekalısı beni gölün tam ortasına atmıştı. Ölücektim. Burada ölücektim. Bu gölde... Sesimi daha fazla çıkarmaya çalışarak bir kez daha bağırdım. Bir kez daha, bir kez daha... Tam o sırada birinin ayak seslerini duydum. Gelenin Meriç olması için dua ediyordum. Buradan kurtulmak istiyordum. Ayak sesleri daha da yaklaştı. "Merve!" diye bağırıyorlardı sanki. O sırada gözüm bir an Meriç'i gördü. Daha fazla gücüm kalmamıştı. Son söylediğim şey "Meriç!" olmuştu. Gözlerim dolmuştu. Daha fazla çırpınacak gücüm kalmamıştı. Gözlerimi kapattım ve kendimi suya bıraktım. Yorulmuştum.