Ne işi vardı onun burada? Bana acımak için mi gelmişti? Ben acınmak istemiyordum ki!
"Abi?" dedim ruhsuz çıkan sesimle. "Merve?" dediğinde yüzünde daha önce hiç görmediğim kadar samimi bir gülümseme oluştu. Önceden aramızda geçen kavgaları bilmesem beni özlediğini düşünebilirdim. Annem "Dikilme kızım öyle, otur" dediğinde babamın yanındaki sandalyeyi gösteriyordu. Babamın yanına oturmak için ilerlerken annem bana tabak hazırlamak için kalktı. Tabağımı beklerken abime bakıyordum.
Tabağımdaki yemekleri bitirirken annem "Büyükada nasıldı tatlım?" dedi. Tüm gözler bana dönerken ağzımdakileri bitirdim ve bir şeyler söylemek için ağzımı açtım. O sırada abim şaşkınlıkla "Büyükada'ya mı gittin? Orası çok güzel bir yer. Keşke ben de gelseydim." diyerek söyleyeceklerimi ağzıma tıktı. Abim olacak varlığı umursamadan anneme baktım ve "Güzeldi anne." dedim. Tabağımdakileri bitirip masadan kalktım ve mutfaktan çıktım.
Banyoda ellerimi ve ağzımı yıkadıktan sonra odama geçtim. O sırada sırt çantamı mutfakta unuttuğum aklıma geldi. Mutfağa ilerlerken babamın sesi doldu kulaklarıma. "Sakın ama sakın Merve'yi üzme. Ona iyi davran." diye uyarılarda bulunuyordu babam. Bunları tabiki de abim olacak varlığa söylüyordu. Onu babam getirtmişti büyük ihtimalle. Ya da gelmesi için zorlamıştı...
"Of tamam baba. Bunu daha kaç kere söyleyeceksin." dedi. Yalan söylemişti işte. O samimi görünmeye çalışması... Beni özlediğini söylemesi... Hepsi babamın isteğiydi... Umursamadan bir adım daha attığımda "Meriç'le mi gitti Büyükada'ya?" dedi. Annem "Evet. Ne var ki bunda?" diyerek cevabı verdi ona. "Neden onunla gidiyor! O çocuğu sevmiyorum!" diyerek bağırmaya başladı abim olacak varlık. Annem ve babam onu susması için uyarırken gitgide sinirleniyordum. Hızla mutfağa daldım ve "Ben hayatımı senin sevdiğin insanlara göre mi şekillendireceğim! Sen niye geldin buraya! Ben seni istediğimi söylemedim kimseye!" dedim son cümleye vurgu yaparak.
Annem ve babam sakin olmam için bir şeyler söylerken hızla çantamı aldım ve ayakkabılarımı giydim. Annem peşimden gelirken sinirle kapıyı çarptım ve evden çıktım. Merdivenlerden koşarken annemin peşimden geldiğini sesinden anlayabiliyordum. "Kızım dur." diye sesleniyordu normal sesiyle. Apartmanın kapısından çıktığımda caddeden geçen taksiyi durdurdum ve içine atladım.
Taksiciye at çiftliğinin adresini verirken gözlerimin yandığını hissedebiliyordum. Çantamı açıp telefonumu çıkardığımda Selin ablanın numarasını çevirdim.
Selin abla at çiftliğinin sahibiydi. Aynı zamanda babamın arkadaşının kızı da...
Selin abla telefonu açtığında her zamanki gibi neşeli sesiyle "Merve'cim nasılsın?" dedi. "Selin abla çiftlikte misin?" diye sordum lafı uzatmadan. "Evet tatlım. Ne oldu? Bir sorun mu var? Sesin çok kötü geliyor." dediğinde "Ben geliyorum." dedim ve telefonu temelli kapatıp çantama attım. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Bir kişi dışında... Bana iyi gelebilecek tek kişi dışında...
Taksi durduğunda ücreti ödeyip arabadan indim. Çiftliğe doğru koşarken elimin tersiyle yanaklarımdan süzülen yaşları siliyordum.
Sonunda atımın yanına gittiğimde elimi başına koydum ve tüylerini okşadım. O sırada Selin abla koşarak yanıma geldi ve endişeli çıkan sesiyle "Tatlım ne oldu?" diye sordu. "Yok bir şey Selin abla. Ben Meriç'le gezeceğim biraz." dedim ve çantamı kapının önüne attım. Atımı çıkardığımda Selin abla elinde tuttuğu kaskı bana uzattı. "Tatlım, en azından bunu tak." dedi. Elindeki kaskı alıp bandajımın üzerinden geçirirken teşekkür ettim zar zor çıkan sesimle. "Çantanı alıyorum canım. Burada hırpalanmasın. Ben odadayım." dedi ve çantamı da eline alıp bir kez daha baktı bana.