"M-Meriç!" dedim şaşıran ses tonumla. Kapıda beklemesine izin vermeyip elinden tuttum ve içeriye çektim. "Efendim güzelim?" dedi gülerek. "N-naptın sen böyle?" diyebildim. Çok şaşırmıştım. "Senin dün ağladığını görünce..." dedi ve derin bir nefes aldı. Gözlerim doluyordu. "Artık yalnız değilsin güzelim." dedi gülmeye devam ederken. Benim gibi Meriç'in de saçları yoktu artık. Kazıtmıştı.
******
DÜN OLANLAR...
"Hayır Meriç istemiyorum." dedim son kez telefonda. Yarım saat önce Meriç aramıştı beni ve sinemaya gitmek istediğini söylemişti. İstemiyordum. Orada birçok insan vardı ve ben neredeyse aylardır insanların arasına girmiyordum. Meriçte yarım saattir gitmek için ısrar ediyordu. "Ama güzelim senin için de değişiklik olur. Lütfen gidelim." dedi bir kez daha. ''Off Meriç. Tamam gidelim.'' dedim sonunda pes ederek.
Bir saat sonunda hazırdım. Altıma bir pantalon üzerime de tişört geçirdim ve başıma uzun bandajımı taktım. Doktor saçlarımın yeniden çıkacağını söylemişti fakat çıkana kadar bu bandajlardan takmamı istemişti. Ve ben de artık takıyordum. Geçirdiğim sekiz aylık süre içinde alışmıştım kafamdaki bandajlara. Onlar artık benim saçlarım gibiydi. Olmayan saçlarım...
Kapının tıklatılmasıyla irkildim. Hızla kapıya giderken telefonumu arıyordum aynı zamanda. Telefonumu bulduğumda hızla cebime koydum ve kapıyı açtım. ''Hadi gidelim güzelim.'' dedi Meriç gülerek. Her zaman olduğu gibi dağınık saçları yine ilgimi çekiyordu. ''Ben emin değilim Meriç. Korkuyorum.'' dediğimde ''Her şey çok güzel olacak güzelim. Korkma.'' dedi ve elimden tutarak dışarı çıkardı beni. Uzun süredir araba kullanmadığım için Meriç'in arabasıyla gitmeye karar verdik. Arabada annemi arayıp dışarı çıkacağımı söylediğimde oldukça sevinmişti. Beni dışarı çıkarmak için çok çabalamışlardı fakat başaramamışlardı. Bunu başaran Meriç olmuştu.
Yaklaşık olarak bir saat sonra sinema salonundaydık. ''Aksiyon filmi olsun mu?'' dedim gülerek. ''Olsun güzelim.'' dediğinde biletleri almak için sıraya girdi. Yan tarafta duran koltuklara ilerlerken yorgunluğum artıyordu. Koltuklara kendimi bıraktığımda rahatlamış hissediyordum kendimi. O sırada yanımızdan gelip geçenler sürekli kafamdaki bandaja bakıyor ve acıyan bakışlar atıyordu. Bu benim moralimi alt üst ederken 'Çıkmamalıydım dışarı.' diye bir kez daha hatırlattım kendime. Böyle olacağını biliyordum.
O sırada yanıma oturan küçük kız ''Benimle oynar mısın?'' dediğinde dikkatimi dağıtmıştı. Ona bakarken gülümsemeye çalışıyordum. ''Adın ne?'' dedi yeni bir soru yönelterek. ''Merve. Senin adın ne?'' dedim yanıma gelen kız çocuğuna bakarak. Yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle mutlu görünmeye çalışıyordum. ''İpek.'' dedi gülerek. O sırada yanımızda beliren kadın, az önce adının İpek olduğunu öğrendiğim kızın kolundan tuttu ve ''Sana yanımdan ayrılmaman gerektiğini söylemiştim. Hem hasta insanların yanına gitmemelisin. Sana da bulaşabilir İpek.'' dedi ve çocuğu alarak hızla gitti. Evet beni hasta olarak görüyordu herkes. Öyle değil miydim zaten?
Başımı ellerimin arasına aldım ve sakin olmaya çalıştım. Sekiz aylık süre içinde sinirlerim yeterince bozulmuştu. Çabuk sinirlenebiliyordum. Sakin olmaya çalışırken yanımdan geçen bir kadının ''Ah yazık...'' demesiyle yıkılmıştım. İnsanların acımasını istemiyordum. Acınmaktan nefret ediyordum. Ne vardı başımdaki bandajda? Ne olmuştu bandaj taktıysam?
Hızla oturduğum yerden kalktım ve sinema salonunun lavabosuna ilerlemeye başladım. Lavaboda kimsenin olmamasına sevinirken tuvaletlerden birine girdim ve kapıyı kilitledim. İnsanların bu huyundan nefret ediyordum. Ben insanlardan nefret ediyordum. Göz yaşlarım kendi kendine bağımsızlığını ilan ederken onları tutmak için çaba harcamıyordum. Neden bana dışlayan gözlerle bakıyorlardı? Neden bana acıma gereği duyuyorlardı? Hasta olabilirdim fakat bu beni dışlayabilecekleri ya da bana acıyan gözlerle bakabilecekleri hakkını onlara vermezdi değil mi? Göz yaşlarım şiddetini artırırken cebimdeki telefondan yükselen zil sesi dikkatimi dağıtmıştı. Cebimde duran telefonu elime alırken açmak istemiyordum. Ekrana baktığımda Meriç'in aradığını gördüm. Buraya geldiğimi bilmiyordu. Endişelenmiş olma ihtimaliye telefonu açtım ve sesimi normale döndürmek için çabaladım. Normal çıktığından emin olamadığım sesimle ''Efendim?'' dedim. ''Nereye gittin güzelim? Yoksun burada.'' dediğinde ''Ben film izlemek istemiyorum Meriç. Özür dilerim.'' dedim. ''Sen ağlıyor musun? Neredesin güzelim sen?'' dediğinde sesimin normal çıkmadığını anladım. ''Önemli bir şey yok sevgilim.'' dedim geçiştirmeye çalışarak. ''Merve neredesin?'' dedi beni dinlemeyerek. ''Tuvaletteyim.'' dedim kısık çıkan sesimle. ''Orada bekle güzelim. Ağlama. Sakin ol meleğim. Geliyorum ben.'' dedi ve telefonu kapattı. Bir dakika sonra nefes nefese biri girdi lavaboya. ''Merve! Neredesin güzelim?'' dediğinde gelenin Meriç olduğunu anladım. ''Buradayım.'' diye mırıldandım. Sesimi duymasıyla içinde olduğum tuvaletin kapısına dayanması bir oldu. ''Aç hadi güzelim kapıyı.'' dediğinde kapıyı açmak için arkamı döndüm. Yavaşça kapının kilidini çevirdim ve yavaşça araladım kapıyı. Kapıyı araladığım anda Meriç içeri girdi ve ''Şş... Ağlama güzelim.'' dedi başımı ellerinin arasına alırken. ''Meriç ben eve gitmek istiyorum.'' dedim fısıldayarak. ''Tamam gidelim güzelim.'' dediğinde gözlerimi sildi ve kapıyı açtı. Yavaşça dışarı çıktı ve bana dönüp ''Hadi gel meleğim. Kimse yok.'' dedi. Buradan çıkıp çıkmamak arasında kararsız kalırken Meriç'in uzattığı elini tuttum. Meriç beni kendinde çekerken çeşmelerden birini açtı ve ''Yüzünü yıkayalım hadi güzelim.'' dedi. Musluğa ilerlerken birinin gelmesinden korkuyordum. Titreyen ellerimi suyun altına soktuğumda avuçlarıma suyun dolmasını bekledim. Soğuk suyu yüzüme çarparken gözlerim yanıyordu. Lavabodan çıktığımızda ''Eve gidelim.'' dedim kısık sesimle. ''Tamam güzelim.'' dedi Meriç.