B-29-

296 20 0
                                    

Merhaba, Temas ailesi.

Uzun bir aradan sonra yine beraberiz. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur.

Keyifli okumalar dilerim .

Oy verim yorum yapmayı unutmayın, lütfen...

"Yine bir çatışma, yine yitip giden üç can. Evet, yine üç şehidimiz var ve bizlerin yüreği kan ağlıyor." Spiker konuşurken şehit olanların isimleri alt yazı olarak geçiyordu. Ve ardından resimleri görselimize düştü.

Babam İbrahim Ateş'in yüzü renkten renge girdi ve elindeki kumandayı rastgele fırlattı. Tekrar avuç içleriyle gözlerindeki yaşları silerken, "Ben gidiyorum." dedi.

Babam 'ben gidiyorum' derken bir taraftan da ellerini dizlerine bastırıp ayağa kalkmaya çabalıyordu, zira yaşadığı acı onun belini bükmüş ayağa kalkacak mecali kalmamıştı.

Şehit olanlar babamın silah arkadaşlarıydı. Özellikle şehit olanlardan Ali amcam en yakın aile dostlarımızdan biriydi, biz onlarla ailecek görüşüyorduk. Hatta aynı şehirde ve aynı mahallede yaşıyorduk.

"Yapma ya?" Ömür'ün titrek dudakları içe doğru kıvrılırken başını olumsuz anlamında sağa sola salladı. "Yine ölüm yine gözyaşı..."

Sude, hissettiği acıyı kelimelere döküp dışa vurmaya çalışırken eliyle ağzını kapattı, "Ne kadar acı bir olay, gerçekten bu tür haberleri her duyduğumda canım yanıyor." dedi.

Zarife Hanım, hiçbir tepki belirtisi vermezken gözleri boşlukta salınıyordu. Belli ki kızı anlattıkça yaraları deşiliyor, yaraları deşildikçe canı yanıyordu. Kızının da olay bütünlüğünü bozmadan anlatması gerekiyordu. Orasından burasından kırparak anlattığında geçmişiyle tam manasıyla bir yüzleşme sağlayamayacaktı bunu biliyordu. Yarım yamalak yüzleştiği acıları onu daima güçsüz kılacaktı. Her acı kendini tekrar edecek hep yenilen annesi ve kendi olacaktı. Acılarıyla ve kendi içindeki karanlığıyla yüzleşmeliydi. Biliyordu ki yüzleştikçe güçlenecek, güçlendikçe kendini daha iyi hissedecekti.

Annesinin üzerinden bakışlarını usulca çekti gözleri bir defaya mahsus kapanıp açıldı. Kendi içinde yaşadığı hezeyanları elinin tersiyle bir tarafa itti, şimdi anlatamaya devam edebilirdi. Sözcüklere yön verirken tekrar annesinin ruh halini kontrol etti.

Annem, bir taraftan 'Vah Emel'im vah!' diye dizlerini dövüyor bir taraftan da göz pınarları inci taneleri döküyordu.

Eşim Arif, babamın ayakta duramayacak halini görünce hemen koşup koluna girdi. Babam kendi kendine sayıklar gibi söyleniyordu. 'Gitmem gerek, gitmem gerek!' diye.

"Nereye gideceksin baba? Bu saatte ne yapabilirsin ki?" Anın şokuyla düşünce yetimi kaybetmiş şuursuzca sorular sorduğumun farkındaydım ama düşüncelerime bir türlü yön veremiyordum. Evimiz çoktan matem havasına bürünmüştü. Babam ise ne yapacağını bilmez bir halde salonun içinde dört dönüyordu. Biliyordum evin ona dar geldiğini. Kolay değildi en yakın silah arkadaşını ve dostunu kaybetmek.

Arif, babamın haletiruhiyesini görünce, "Baba istersen seni biraz dışarıya çıkarayım açık hava iyi gelir." dedi.

SICAK TEMASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin