2.6.1

5.4K 305 157
                                    

hellö!
nasıl keyifler?

bugün benim için çok karambole geçen bir gündü.
hatta 3 gündür öyle...
bu yüzden bölümü tamamlayamadım.
size sözüm olduğu için partlar şeklinde atayım dedim ben de.
kısa olduğunu biliyorum ama en azından diğer yarıyı da hemen tamamlayıp sizlere ulaştıracağım.
emin olun bebişler 🙃

lafı daha fazla uzatmayayım ben efeniiiim!

hepinize keyifli okumalar, biz bölüm sonunda konuşuruz nasıl olsa 😽

💚🌱.

×

"Ekstra istediğin bir şeyler var mı?" diye soran Korhan'a yönlendirdim bakışlarımı. Bu kesinlikle benim seveceğim türden bir soruydu. Kendimi o kadar aç hissediyordum ki birçok şeyi isteyebilir ve de yiyebilirdim. "Tabii ki de," dedim, sorman ayıp dercesine. Bu hâlime, kafasını iki yana sallayarak gülümsemeyi tercih etti. Ben de ufak bir tebessüm edip masanın üzerindeki menüye bakışlar atmaya başladım.

Yolculuğumuz radyodaki saat başı haberleri dışında sessiz geçen bir yolculuk olmuştu. İş, okul trafiği olduğundan biraz gecikmeli de olsa neyse ki kahvaltı yapacağımız mekana varmıştık. Bu mekanı önceden belirlemesek de klasik bir yerdi ve de yol üstündeydi. Kordon kahvaltı için klasik bir yere gelmiş hatta gittikçe forsunu kaybeden bir yerdi. Daha çok şimdi beldeler, şehir dışı kısımlarda serpme kahvaltı yapmayı seviyordu millet. Bekar ya da genç kesim bu tarz yerlerdeydi artık.

Menüde gözlerim bize gelecek klasik olan kahvaltının içeriğindeydi. "Sahanda yumurta zaten geliyormuş," dedim incelemem sırasında. Az altta yazan menemenle, "Menemene gerek yok o zaman," dedim. Yumurta varsa gerek yoktu. Belli belirsiz kafamı sağa sola yatırdım. "Menemeni eledik. Aman zaten ben daha güzel yaparım, salla," diyerek gereksiz bir moral toplama tonunda konuştum. Sanki moral bozacak bir şeydi menemeni elemek.

Korhan'ın da zaten bu durumuma gülmemek için kendini tuttuğunu, masaya yasladığı dirsekleri üzerine biraz daha baskı verip bir eliyle ağzını örtmesinden anlamıştım.

"İyi, yaparsın bir gün."

Lafımdan anladığı şeyle fırsatını iyi yakalamıştı. Karşımda oturan bu genç adama alttan muzip bir bakış atarak, "Tabii yaparım," dedim. Sanki bu övünülecek bir marifetmiş gibi demiştim bir de bunu! Başımı kaldırmak yerine alttan bakışlarla gözlerine bakıyordum. O bakışlarımı kesmeden sözlerimi söylemeye devam ettim. "Dikkat etmelisin ama yüzbaşı, parmaklarını yeme ihtimalin çok yüksek."

Menemen yapmayı severdim ama yanında çok fazla ekmek yerdim. Bu benim için biraz mide rahatsızlığını beraberinde getirecek bir durumdu. Sadece menemen değil birçok yemeği yapmayı severdim. Ankara'ya, abimin yanına gidince hep evde yemekleri ben yapardım ya da Engin'le beraber güle oynaya yapardık.

Onda olan tatlı bakışlarımı çekip geri menüye odaklarken, "Ay, pişi mi söylesek?" dedim. Sonra pişinin ana kahvaltı menüsünde dahil olduğunu, ekstra olarak istendiğini gördüm. "Ay, pişi zaten dahilmiş; dur, dur. Bu ekstraymış, biterse alırız. Gözümüzü doyurmak için de yemekleri israf etmeyelim şimdi."

Menüye bakarak konuştuğumdan bana nasıl tepkiler verdiğini veya beni nasıl izlediğini göremiyordum. Merak ediyordum bana karşı şu andaki düşüncelerini.
Acaba dün geceyi anlamış ve bunu içinde sorun ediyor ama bu kahvaltı sözünü verdiğimiz için bir şey çaktırmamaya mı çalışıyordu?
Rahatsız mıydı?
Kafası soru işaretleri ile dolu muydu?
Benim hakkındaki düşünceleri nasıldı?

emret komutanım - yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin