özel bölüm 2 / kısım a : kürşat & afife | yağmur gibi sev beni

3.6K 191 142
                                    

hellö!
nasılsınız?

ben hasta da olsam, mutluyum çünkü korona testim negatif geldi 🥳

şöyle bir gece sürprizi yapayım dedim, malûm başka sürprizler yemişken halkça 😒🤧

sizlere de o çok istediğiniz özel bölümle sürpriz yapmak istedim, bölüm sonu duyurum vardır, rica ediyorum, okuyun kuşlarım 💖

hepinize keyifli okumalar 🥳

-*-

Legoları birbiri ile muntazam şekilde birleştiren oğlumu izledim uzun uzun. Alnına dökülen saçlarına elimi uzattım, yavaşça okşadım. Çekinerek... Temasımdan korkmadan bana izin veren oğluma yüzümdeki buruk tebessümle bakarken o bana yaptığını gösterdi.

Küçücük parçalardan kocaman gemi yapmaya çalışıyordu. Yaşını aşan bir şeydi ama annem onun uğraşıp vakit geçirmesi için aldığını söylemişti. Yaptığı da geminin dümeni, yelkeni ve korkuluklarıydı. Küçük, teferruat olanları yapmıştı. Yaşına kolay gelenler onlardı çünkü.

"Sana yardımcı olmamı ve anlatmamı ister misin?" diye sordum, yine kendi kabuğuna çekildiğini anladığımda. Ağır ağır başını salladı ve gözlerini kırpıştıra kırpıştıra bana baktı. Benim kopyam olan mavi gözleri...

"Tabii babacığım," diye fısıldadım, yüreğime daha da ağırlık çökerken. Oturduğum koltuktan kalkıp yere bağdaş kurarak oturdum. Yener'in yanına...

Beni dikkatle izlediğini görünce sırıttım ve başına bir öpücük kondurdum. Dudaklarında oluşan minik tebessüm bana dünyaları verirken bu hâle düşmemize sebep olan insana çok farklı öfkeliydim.

"Şimdi bak, aslan parçası," dedim ve kutunun içindeki talimatları okudum. Zart zurt zibil yazması ile gözlerimi devirip ileriye attım. "Sen bu kağıda değil, bana bak oğlum. İlk olarak bir şeyi yaparken sağlam durmasını sağlamalıyız. Bak siyahlar ve lacivertler ile düz zemin yapacağız ki, gemiyi üstüne oturturken sağlam durabilirsin."

"Denge mi kuracağız?"

Sesini duymamla keyfim yerine gelirken kafamı salladım. "Evet," dedim. "Mukavemetini sağlayacağız."

"Tamam ama o... O ne demek?"

"Mukavemet," deyip duraksadım ve düşündüm. "Bir duruma, bir cisme... Bir şeye karşı olan direncin, dayanıklılığın." Yener kaşları çatık bana bakınca alnımı kaşıdım. "Mesela..." diyerek anlamasına yardımcı olacak şekilde anlatmaya çalıştım. "Karınca hani taşıyor ya sırtında yemeğini?" Kafasını salladı, "Evet, kış için yiyecek biriktiriyor ailesine."

Güldüm. "Evet, öyle yapıyor babacığım. İşte onu yara almadan taşıyabiliyor ya, dayanabiliyor taşımaya. O duruma mukavemet diyoruz. Başka örnek... Senin odanda var ya çıkıntı, orayı kara tahta niyetine kullanıyorsun... Yazılar, resimler yapıyorsun ya... O çıkıntının adı kolon ve evimizin dayanıklı olması ona bağlı."

"Kolon evin mukavemetini mi sağlıyor yani? Yıkılmıyor yani evimiz..."

"Evet, oğlum," diyerek onayladım.

"Yani geminin kolonun mu yapacağız bu siyahlarla?"

"Gibi gibi, temelini oluşturacağız. Bir nevi kolon, o da."

"Peki," diyerek önüne döndü. Siyahları ayırırken her rengin içinden bir an durdu ve bana baktı. "Lacivert; çok koyu mavilerdi, değil mi?"

emret komutanım - yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin