Bölüm 45

10.3K 495 793
                                    

Süreyya...

Yıl 1990

Parmaklarının ucundaki ritim odayı doldururken kendini müziğin akışına bırakmıştı Süreyya. Kendini iyi hissettiği nadir anlardandı. Kalbine dokunan ritim onun zarif parmaklarında tekrar tekrar hayat bulurken odanın kapısının gıcırdadığını işitti.

Bakışları kapıya çevrilmese de kimin geldiğini minik adım seslerinden anlayabiliyordu. Dudaklarına yerleşen gülümseme gittikçe büyürken minik adımların ona doğru kendince sessiz bir şekilde geldiğini biliyordu.

"Sürpriz.." dedi oğlu kollarını annesinin beline doladığında. Sürpriz kelimesini düzgün bir şekilde söyleyememişti. Önündeki yamuk dişi konuşmasını zorlaştırsa da daha tatlı bir hal aldığının farkındaydı Süreyya.

Minik kolları tabureye zar zor ulaşırken annesinin hırkasını minik avuçlarının arasında toplamıştı. Süreyya şaşırmış gibi karşılık verdiğinde Yılmaz sesli bir kahkaha attı. "Korkma anne benim." Dedi neşeyle.

Süreyya hızla arkasına dönüp Yılmaz'ı kucağına aldığında kahkahalara boğulan oğlunu gıdıklamaya başlamıştı. "Seni küçük ajan. Korkuttun anneyi.." Daha çok gıdıkladığında Yılmaz kahkahalarının arasından endişeli bir şekilde annesine seslendi.

"Özür dilerim anne.." dedi korkuyla. "Korkma anneciğim. Benim gibi cesur ol." Süreyya oğlunu bu şekilde görmekten nefret ediyordu. Ona yaşattığı haksızlık yüreğini sıkıştırırken içinde bulunduğu hayatın acımasızlığından oğlunu korumanın imkansız olduğunu biliyordu. Bu hayat en çok ona zarar verecekti. Bundan son derece emindi.

"Güzel gözlü oğlum bak bakalım bana.." eli çenesine uzandığında nazikçe yüzünü yüzüne doğru kaldırmıştı. "Senin annen hiç korkmaz. Tamam mı? Çünkü benim çok cesur, çok güçlü bir oğlum var.." Sona doğru sesini değiştirdiğinde Yılmaz'ın yüzünde geniş bir gülümseme yayılmıştı.

Annesini koruduğu düşüncesi beş yaşındaki bu çocuğu mutlu ediyordu. Oysa bu düşüncenin yanlışlığının farkındaydı Süreyya. Küçük bir çocuğa yüklenmemesi gereken ağır bir yüktü. Ancak içinde bulunduğu evde oğlunu korumak günden güne zorlaşıyordu.

"Hadi bakalım cesur oğlum. Biraz piyano çalmaya ne dersin? Sana öğrettiğim gibi.." Yılmaz'ın mavi gözleri neşeyle parlarken başını heyecanla sallamıştı. Annesiyle beraber piyano çalmaya, dans etmeye bayılırdı. Süreyya Ünal ile geçirdiği naif zamanlarda Yılmaz mutlu olduğunu hissediyordu.

Annesinin kollarının arasındayken güvendeydi. Kahkahaları birbirine karışıyor sanki bu karanlık eve güneş doğuyordu.

Küçük parmakları tuşlarla buluştuğunda neşeyle annesinin öğrettiklerini tekrarladı. Süreyya oğlundaki yeteneğin farkındaydı. Zerafeti ve zevkine hayrandı. Dans ve müzik tutkusuyla Yılmaz naif bir zevke sahipti. Çok şey vadediyor diye düşünmeden edememişti Süreyya. Soyadına rağmen çok şey  vadediyordu.

Müzik bütün evi doldururken dış kapı aralanmıştı. Piyanonun ritmini işiten Haldun bakışlarını yukarıya kaldırdı. Yine o odadaydı. Ondan kaçmak için seçtiği o oda.. Derin bir nefes aldığında öfkesine yenik düşmeyeceğine dair kendisine söz vermişti. Ancak düşündükçe daha çok çileden çıkıyor, damarlarında dolanan öfkenin esiri oluyordu.

"Süreyya.." Sesinin en yüksek tonundan bağırdığında yukarı çıkmakla uğraşmamıştı. Onu yine o odada, o piyanonun başında görmek istemiyordu. Tek istediği karısıyla yüzleşmekti. Tekrar şiddetle ona seslendiğinde üstündeki ceketini hışımla yere fırlattı.

Adının seslenildiğini duyan Süreyya aniden durdu. Kucağında neşeyle piyano çalan oğlunun saçlarının arasına minik bir öpücük kondurduğunda derin bir nefes almıştı. "Oğlum.. Benim şimdi aşağı inmem lazım."

Acımasız - Ara verildi- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin