Bölüm 14

26K 983 318
                                    

Hayatının gidişatının bir anda böylesine değişmesi ne demek bilir misiniz? Doğru bildiğin her şeyin yalan oluşunu, hayatınızın kontrolünü adım adım kaybetmenin ne demek olduğunu.. Cahit hoca, Ahmet Ekin.. Selim'in işlemekle suçlandığı cinayetlerdi. Başından beri Cahit hocanın başına bir şey geldiğini biliyordum ama Selim'in cinayet işlemesi mantığımla bütünleşmiyordu. Tüm bu olanlar Yılmaz'ın işiydi. Onun hepimizle hesaplaşmasıydı.

Karakoldaydık. Selim sorguya alınalı yaklaşık bir saat olmuştu. Orhan amca, avukatı kendisinden önce göndermişti. Şu an ne durumda olduklarını tahmin bile edemiyordum.

"Ada!" Adımın seslenildiği yöne döndüğümde karşımda perişan halde duran Orhan amca ve Meltem teyzeyi gördüm. Korkunç görünüyorlardı. Oturduğum yerden hızla kalkıp Orhan amcaya yöneldim. Kollarımdan beni kavrayıp sarıldığında hızla atan kalbini duyabiliyordum. Onlar için korkmakta -ne yazık ki- haklıydım. Orhan amca ile ayrıldığımızda Meltem teyze ile göz göze geldik. Yıkıcı bakışları üzerimdeydi. "Oğlum nerede?" dedi en sert tonuyla.

"Sorguya aldılar. Henüz bana da bilgi vermediler." dedim ikisine de doğru.
"Oğlumun başına ne işler geldi böyle. Senin yüzünden! Buraya geldiğindendir ne zaman seninle olsa başına bir şey geliyor oğlumun. Nasıl bir kızsın sen böyle? Ne istedin oğlumdan ne!" Meltem teyze öfkesini üzerime kustuğunda bu durum beni sarsa da sustum. Orhan amca Meltem teyzeyi sakinleştirmek için araya girdi. " Ada'nın ne suçu var Meltem saçmalama ne olursun."

"Eğer oğlumun başına bir şey gelirse seni mahvederim Ada. Duydun mu beni? Seni doğduğuna pişman ederim küçük-" Orhan amca Meltem teyzeyi yanımdan çekiştirdiğinde cümlesi yarım kalmıştı. Neler diyebileceğini az çok tahmin edebiliyordum. Sustum. Bir şey diyemezdim zaten.

Bu olanlar benim de sorumluluğumdaydı. Benim de suçum vardı. Yılmaz dansın bedelini ödetiyordu. Acımasız bir adamın hayatlarımız üzerindeki korkunç bir oyunuydu işte. Büyük bir öfke kapladı içimi bunları düşündükçe. Nasıl bir oyundu bu, nasıl bir adamdı Yılmaz?

Polis memurlarından biri adımı söylediğinde ondan taraf döndüm. "Sizi de sorguya almamız gerek Ada hanım. Buyrun şöyle." Dedi sorgu odasını göstererek. Gösterdiği odaya doğru ilerlediğimde Meltem teyze ve Orhan amca çaresizce birbirlerine tutunuyorlardı. Onları bu halde görmek beni mahvediyordu.

Karşısında boydan boya tek taraflı bir cam olan loş odanın ortasında bir masa ve tepesinde bir ışıktan başka bir şey yoktu. Odanın sağ köşesinde yer alan kamera masayı ve karşısındaki sandalyeyi görecek şekilde konumlandırılmıştı. Polis memurunun bana işaret ettiği sandalyeye oturdum.
"Birazdan komserim sizi sorgulamaya gelecek."

Memur odadan çıktığında içimde yükselen gerginliği kontrol etmeye çalışıyordum. Bu olanlar şaka gibiydi. Komik olmayan bir kamera şakasıydı sanki. Ellerimi kahverengi masada birleştirdim gerginlikten titreyen bacaklarımı durduramıyordum.

Kapı aralandığında beni sorgulayacak olan komiserin geldiğini sanmıştım. Ama karşımda görmeyi beklemediğim biri vardı. "Merhaba Ada." Dedi ukala gülümsemesi yüzünde yayıldığında. Karşımda benimle dalga geçer gibi duran Murat vardı.

"Senin burada ne işin var?" Dedim kaşlarım ardına dek çatıldığında.
"Fazla vaktini almayacağım. Sorgudan önce söylememen gereken şeyleri hatırlatmaya geldim." Dedi elini masaya dayayıp bana doğru eğildiğinde.

" O geceyi hatırlıyorsun değil mi? Teslimat gecesini.." kaşları havalandığında sertçe yutkunmuştum.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun Murat?"

"O gece gördüklerini kimseye anlatmayacaksın Ada. O gece orada değildin. O yaşlı ihtiyardan o çantayı hiç almadın." Oturduğum sandalyeden hışımla kalktım. Karşısına dikildiğimde o da yavaşça yukarı doğrulmuştu.

Acımasız - Ara verildi- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin