Kapının tıkırtısıyla gözlerini incelediği dosyalardan çekti. Kapıda dikilen sekreterine kısa bir bakış atıp konuşmaya gerek duymadan işine döndü. Sekreter kuruyan boğazını ıslatmak için yutkundu. Kapının dışında bekleyen kişi dizlerinin titremesine neden oluyordu.
Patronuna bakıp gözlerini ayakkabılarına indirdi. Kırmızı rugan stilettonun kenarı soyulmuştu. Kapı pervazından dolayıdır diye düşünüp yeniden bakışlarını patronuna çevirdi. "Efendim.." dedi kısık ve tiz sesiyle. Haldun kafasını dosyadan yeniden kaldırıp bıkkınlıkla sıska sekreterine baktı. "Evet" dedi beklentiyle. Ellerini masasında toplayıp kır ama hala gür saçlarını geriye itti.
Sekreter yeniden yutkunup bakışlarını kaçırarak konuştu.
"Efendim.. Oğlunuz, Yılmaz bey geldiler." Yılmaz'ın adının geçmesi bile birçok kişiyi korkutuyordu. Haksız da sayılmazlardı.
Haldun omuzunu dikleştirip konuştu. "İçeri gelsin.."
Yılmaz kapı eşiğinde dikilen sekretere kısa bir bakış atıp ilerledi. Büyük beyaz ahşap kapının kolunu kavrayıp içeri girdi. Babası karşındaki masada yerini almış oğluna meraklı bakışlar yolluyordu. Yılmaz dosyalarla dolu masaya doğru yürüyüp kenardaki üçlü deri koltuğa oturdu. Bakışlarını önce masanın üstündeki dosyalarda daha sonrada babasının üzerinde gezdirdi.
Çenesini dikleştirip kalın, sert sesiyle konuşmaya başladı. "Haldun bey nasılsınız?" Haldun'un gülümsemesi yüzünde yayıldı.
"Evlat.. Bu ne resmiyet böyle.?"
Yılmaz sert yüzüne babası gibi bir gülümseme yerleştirdi. "Büyük patronu ziyaret edeyim dedim. Geçen akşam ki yemeğe gelemedim telafi edelim. "
Haldun oğluna gururla baktı. Elbetteki telafi edeceklerdi ancak halletmeleri gereken küçük bir konu vardı.
"Oğlum... " Ses tonundaki gurur sezilir cinstendi.
"Yemekten önce başka bir yere uğramalıyız. Sana küçük bir sürprizim var, eminim çok seveceksin. " Haldun'un ses tonundan anlamıştı Yılmaz. Tıpkı eski günlerdeki gibi diye geçirdi içinden.. Haldun koltuğundan doğrulup oğlunun onu takip etmesi için ilerledi.
Baba oğul büyük kapıdan geçip çalışanların yanından ilerlediler. Sekreter ve birkaç görevli aralarında konuşmaya başlamışlardı bile. Bu şirketteki herkes ve nerdeyse tüm İstanbul bu aileyi bilirdi.
Ünal ailesi hem çok köklü hem de nam salmış bir aileydi. İş dünyasında oldukça ünlülerdi. Ünleri iş dünyası ile sınırlı değildi tabi. Aynı zamanda yer altı dünyasında da acımasız olmalarıyla tanınırlardı. Onlar ,Ünal'lar, kafalarına koyduklarını yapar, istediklerini alırlardı. Sert yöntemleri ve sorunlara olan ilginç çözümleri de ünlerinin birer parçasıydı.
Uzun sayılamayacak yolculukları sonunda İstanbul'un ünlenmeyen polisten uzak semtlerinden geçerek terkedilmiş bir yerde durdular. Arabalarından indiklerinde geldikleri depoya çevrildi bakışları.
Yılmaz az çok babasının sürprizini anlamıştı. Babası böyleydi işte. Oğluna bırakacağı miras yalnızca uçsuz bucaksız serveti değildi. Aynı zamanda ona yeraltı kimliğini ve krallığını da bırakacaktı. Bu krallık vicdan kabul etmezdi hiç şüphesiz.
Silahı eline almak ve öldürmek için o kurşunu ateşlemek gerekirdi. Bunun içinde cesarete ihtiyaç vardı. Yılmaz bu cesaret ve gözü karalığa fazlasıyla sahipti. O bu içgüdüyle dünyaya gelmiş bununla büyümüştü. Kontrol edilemez bir güce ve hırsa sahipti.
Bir insanda olabileceğinden çok farklı düşünceleri ve hareketleri vardı. Tuhaf bir öldürme hevesi ve kana olan saplantılı tutkusu..
Tamamen sağlıksız olan bu düşünceleri nedense babasını korkutmuyordu. O çocukluğundan beri böyleydi. Babası ise bu durumun krallığına layık evlat bir olduğunun göstergesi olduğunu düşünüyordu. Yılmaz gelmiş geçmiş en büyük mafya lideri olacaktı. Bugün o kutsal görevi oğluna bırakacak ve tamamen çekilecekti. Haldun oğluna yaklaşıp içeriyi işaret etti. "Senindir evlat. Zevkini çıkart."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acımasız - Ara verildi-
Teen FictionO acımasız bir mafya, nitelikli bir sosyopat... Şimdiyse aşık ve yapacaklarının sınırı yok! Mafyanın istekleriyle sıkışmış zavallı bir kız. Onun aksine merhametli ve iyi biri. Ondan kurtululabilecek mi ? yoksa gerçekten ondan kaçış yok mu? Kapak ta...