Bölüm6

43K 1.3K 81
                                    

Yılmaz evinin salonuna ulaşan merdivenlerden adım adım indi. Ahşap korkuluklara bir elini dayayıp merdivenleri orta tarafında duraksadı. Salonu sergileyen merdivenlerden misafirleri izledi.

Salona giren Rıfat'ın üstünde kokteyle aykırı olarak deri kahverengi bir ceket ve kot pantolon vardı. Güneş gözlüklerini çıkartıp şık salona alayla baktı.

Tüm bu krallık ve servet Haldun'un oğlunun olacaktı. Ama o ve babası yıllarca Ünallara çalışmışlardı. İstanbul'daki her 'iş adamı' Ünallara çalışırdı zaten. Bu yüzden krallık deniyordu. Modern dünyanın krallığı onların elindeydi.

Yalnızca Türkiye değil Asya ve Avrupa'da da birçok iş ortaklığı ve saygınlığı vardı Yılmaz'ın. Rıfat da buna diş gıcırdatıyordu. Rıfat'ın elinde geçen miktar Ünalların servetinin yanında solda sıfır kalırdı.

Rıfat tüm bunların sorumlusunu babası olarak görüyordu. Hakkı olanı hiçbir zaman alamamıştı. Ona göre yaşlı ve aptal babasının emeği önlerine atılan üç beş kuruş değildi.

Üstelik Yılmaz resmen işleri ele aldığında Rıfat fazla barınamayacaktı. Haldun'dan gizli birçok iş yapmıştı ve Yılmaz yaptıklarını açığa çıkarmadan jübilesini yapıp kaçmayı umuyordu. Son bir kez bu aptal kokteylde görünüp kayıplara karışacaktı.

Tek bir silah başına alacağı miktar onun hayatını yeniden kurmasını sağlayacaktı. Sadece bu gece o da yalancı şak şakçılar gibi alkış tutacak ve gece yapılacak teslimattan sonra sabaha bambaşka bir yerde uyanacaktı.

Her şey kusursuzdu. Tabi Rıfat öyle sanıyordu.
Yılmaz, Rıfat'ı sakince izledi. İnsanları çok iyi analiz eden Yılmaz, bu adamın aklından neler geçtiğini hemen anlatmıştı.

Yavaş yavaş duyulan müzik sesi ve içecek dağıtımıyla kokteyl başlamış oldu. Haldun birkaç iş adamıyla yaptığı sohbeti yarıda keserek etrafına bakındı. Gözleriyle salonu tarayıp oğlunu bulmayı umdu.

Kafasını hafifçe yukarı kaldırıp oğlunun olduğunu umduğunu yere baktı. İkinci kat ile giriş katını bağlayan merdivenlerde salonu izliyordu. Tam da olması gereken yerdeydi. Tepede..

Yılmaz ve Haldun'un bakışları kesişince Haldun baş hareketiyle aşağıyı gösterdi. Yılmaz başını hafifçe sallayıp aşağıya emin adımlarla indi. Bakışları babasında olsada Rıfat'ın ona baktığını biliyordu.

Tek ayaklı kokteyl masasına dayanmış olan diğer iş adamları Yılmaz'ı saygıyla selamladı. Haldun oğlunun sırtını sıvazlayıp sohbetine geri döndü.

Yılmaz selamlaştığı insanların ardından masadaki atıştırmalıkları yiyen ve etrafına boş alaycı bakışlar yollayan Rıfat'a baktı.

Ona doğru emin adımlarla ilerledi. Masaya yaklaşan Yılmaz'ı fark etmeyen Rıfat burdan bir an önce çıkmak ve akşamki teslimata yetişmek istiyordu.

Yılmaz Rıfat'ın yanına ulaşıp büyük elini omzuna bastırdı. Boğazına çerez takılan Rıfat korkuyla karışık tedirginlik yaşamıştı. Çerezi yutmak için boğazını temizledi.

Kuruyan boğazının acısı omzundakinin yanında solda sıfır kalırdı. Yılmaz'ın nefesini ensesinde hisseden Rıfat bir şey belli etmemek adına kendine telkinde bulundu.

Çok dikkatli olursa Yılmaz şüphelenmezdi. Yalnızca son bir tümsek kalmıştı onu da aştığında tamamen özgür ve zengin olacaktı. Gerçi benzetme yapmak gerekirse Yılmaz tümsekten çok sıra dağlara benzetilebilirdi.

"Rıfat Soydan.. Baban yok mu? " Rıfat omzundaki baskıdan kurtulmak adına kıpırdandı. Çabaları boşa çıkınca Yılmaz'a - namı değer büyük patrona- açıklama yapmaya koyuldu.

Acımasız - Ara verildi- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin