Yılmaz 26 yıl önce 'o gün' durduğu gibi durdu uçurumun kenarında. Gözleri kapalı, nefesi sıktı. Aşağıda kayalara vuran dalga seslerini duyabiliyordu nefelerinin arasından.
Yıllar öncesi gibiydi her şey. Değişen hiçbir şey yoktu bu ıssız yerde. Bir tek o değişmişti. Buraya ait değildi. Ne bu eski taş eve ne de bu anılarla boğulan masmavi denize.
Yıllar öncesini hatırlatan anılar, eskimiş taş eve, geçen yıllara rağmen taptazeydi. Asla unutamadığı, unutamayacağı anılar yüzüne teker teker vuruyordu tıpkı dalgaların kayalara vurduğu gibi.
Annesine veda ettiği gün dün gibi aklındaydı. Henüz küçücükken kaybetmişti annesini. Sonra bir daha aynı olmadı, olamadı.
Araba lastiğinin çakıl taşları üzerinde çıkardığı ses onu geçmişten alıp kopardı bugüne döndürdü. Geriye dönüp bakmadı, zira gelenin kim olduğunu biliyordu. Omuzunda hissettiği ele rağmen yüzünü denizden hiç çevirmedi.
"Burada olduğunu biliyordum." dedi babası sakin bir sesle. "Hep buraya gelirdin zaten."
Yılmaz yutkundu. Hissettiği duyguların karmaşıklığından bir an olsun çıkmak adına babasına döndü ve " Her şeyi kaybettiğim yere yeniden geldim, belki bu defa bir şeyler kazanırım umuduyla." Dedi fısıltıyla.Haldun oğlunun gözlerinde görmüştü çaresizliği. 9 yaşındaki haline geri dönmüştü sanki. O gün ona korku dolu gözlerle bakan 9 yaşındaki oğlan çocuğuydu karşısındaki. Annesini kaybeden korkmuş bir oğlan çocuğu.
"Sen kaybetmedin oğlum. Annen bu yolu kendisi seçti. O bizden kaçmayı istedi ama buna izin veremezdim. Anlıyorsun değil mi?" Haldun Yılmaz'ın gözlerinin içine baktı. Tıpkı yıllar önce o gün yaptığı gibi.
"Sen ve ben varız oğlum. Yalnız biz varız ve bu dünya bize diz çöktü, sana diz çöktü oğlum." Yılmaz yeniden denize döndüğünde gözlerinde 9 yaşındaki o çocuğun yaşadığı korku yoktu. Öfke ve kararlık kaplamıştı mavi gözlerini. "Bu defa kimse gidemeyecek baba. Tüm ihtimalleri yok edeceğim. Kaçamayacak."
*******************
Korkuyorum. Evet korkuyorum. Olabileceklerden ödüm patlıyor. Yılmaz'ın yapabileceklerinden ölesiye korkuyorum. Filmin sonunu bekleyen izleyiciler gibiyim, elimden hiçbir şey gelmiyor. Peki ya geliyorsa. Ya bizi bekleyen korkunç sonu durdurabilecek güçteysem.
Yılmaz'ın gözlerindeki kararlılık aklımdan çıkmıyordu. Orhan amca ve diğerlerinin başına bir şey geleceğinden korkuyordum. Yılmaz ve Orhan amca arasındaki gerginliğin sebebini öğrenmeliydim. Bu yüzden Orhan amcanın iş yerindeydim.
"Adacığım hoşgeldin bu ne güzel bir sürpriz." Orhan amca odasının kapısında beni karşıladığında yüzümdeki gerginliği atmaya çalıştım ve oturduğum koltuktan kalkıp ona doğru yürüdüm. "Geç bakalım içeri. Bir şey içer misin?"
"Sağol Orhan amca. Aslında ben seninle bir şey konuşmaya geldim." Orhan amca odasının kapısını kapatırken şaşkınlığını gizlemeden bana baktı. "Söyle bakalım meraklandırdın beni." Lafa nasıl gireceğimi bilmiyordum . Orhan amca masasının başında yerini aldığında ben de koltuğa oturdum.
"Orhan amca ben korkuyorum. Yani sizin için korkuyorum. Şöyle ki.." derin bir nefes aldım ve konuya dosdoğru girdim. "Konu Yılmaz Ünal. Aranızda bir husumet olduğunu biliyorum Orhan amca. Bu adam tehlikeli birine benziyor sizi tehdit falan ediyorsa belki de polise gitmeliyiz yani-"
"Ada!" Orhan amca bir hışımla beni durdurdu. "Bu fikre nereden kapıldın bilmiyorum ama çok yanlış düşünüyorsun. Yılmaz bey ve ben iş yapıyoruz. Aramızda herhangi bir husumet yok. Sen dert etme kızım." Kaşları havalandığında gözlerim ardına dek açılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acımasız - Ara verildi-
Teen FictionO acımasız bir mafya, nitelikli bir sosyopat... Şimdiyse aşık ve yapacaklarının sınırı yok! Mafyanın istekleriyle sıkışmış zavallı bir kız. Onun aksine merhametli ve iyi biri. Ondan kurtululabilecek mi ? yoksa gerçekten ondan kaçış yok mu? Kapak ta...