Bölüm 28

14.7K 625 790
                                    


Merhabalar sevgili Acımasız severler.. Bu bölümde kaçırılma öncesinde Yılmaz ile ilgili birkaç sahne yazarak başladım. Kafa karıştırıcı gelebilir diye önden haber vermek istedim. Ardından kaçırılma sonrasından bölüm devam edecek. Yorumlarınızı eksik etmeyin. Yanlışım varsa şimdiden affedin. İyi okumalar...

Sabaha karşı 3.45

Yılmaz karşısında dikilen adamları baştan aşağı süzdü. Cahil cesaretiyle karşısına dikilmeye cüret eden bu adamlar çoluk çocuktan başka bir şey değillerdi. Ya henüz Yılmaz Ünal'ı tanımıyorlardı ya da gerçekten aptallardı.

"Siz.." dedi elindeki silahla onları işaret ettiğinde. "Siz bana buradaki kumar sektöründen çekilmemi söylüyorsunuz öyle mi?" Birkaç adım attığında elindeki silaha kaydı buz mavisi gözleri. "Hatta beni uyarıyorsunuz?" Dedi kaşları havalanırken.

Adamlardan yaşça daha büyük olanı ceketini ilikledi ortamdaki gergin havaya rağmen. "Bakın Yılmaz bey. Burası sizin bölgeniz değil. Biz İstanbul'a bulaşmıyoruz sizin de Kıbrıs'tan uzak durmanız gerekiyor. Anlaşma böyleydi.." Yılmaz bakışlarını silahından çekip hızla adamın yüzüne çevirdi.

"Hangi anlaşma?" dedi soğuk sesiyle. "Babamla yaptığınız anlaşma mı? Yönetim değişti beyler. Kuruluş'un başında artık ben varım. Ve kendi bölgemi kendim belirlerim. Sizden izin almam." Bastıra bastıra kurduğu cümlenin sonunda birkaç adım atmış adama iyice yaklaşmıştı.

Hissettiği gerginliğe rağmen eski bağlantılarına güvenen adam duruşunu bozmadı. "O halde bu mesele Kuruluş'a taşınmalı ve oylanmalı. Nihayetinde Kuruluş'da ingilizlerinde hakları var. Bu bölge onlara ait ve biz onlara çalışıyoruz. Size değil Yılmaz bey."

Yılmaz adamın gösterdiği kararlılıktan etkilenmişti. Ancak işler uzun zaman önce değişmiş ve bütün ipler onun eline geçmişti. Kimseye danışmaya da niyeti yoktu. "Sen Kuruluş'un liderine akıl mı veriyorsun?" dedi silahını adamın göğüsüne bastırdığında. Adamın bakışları önce silaha ardından gergince Yılmaz'ın yüzüne çıktı. Dudakları zevkle yukarı kıvrılmışken kaşları havalanmıştı. Yüzündeki ifade korkutucu derecede soğukken adam yavaşça yutkundu.

"Elbette hayır efendim." dedi adam sırtını dikleştirdiğinde. "Bize böyle bir haber gelmediği için-" Yılmaz diğer elinin işaret parmağını hızla dudağına götürüp adamı susturdu. Başı hafifçe sağa yattığında "Beni bunun için mi buraya kadar getirdin?" dedi alayla.

"Bunca yolu boşu boşuna gelmiş olamam öyle değil mi? Aramızdaki anlaşmazlığı çözmeliyiz. Ki bir daha böyle bir hadsizliğe maruz kalmayayım.." Adam sertçe yutkunduğunda gözlerini Yılmaz'ın elindeki silaha sabitlemişti. "Ben ortaklarımla aramdaki bu meseleyi usulüne göre hallederim. Ama sen benim değerli vaktimi aldın. Seninle ve..." Elindeki silahla adamın birkaç adım gerisinde duran diğer adamları işaret etti. "Sizinle hesabımız artık kişisel." dedi soğuk bir tonda.

Elindeki silahın emniyetini çekip 'tık' sesinin duyulmasına izin verdiğinde karşısındaki adam birkaç adım gerilemişti. "Lütfen. Buna gerek yok." dedi hızla. Yılmaz da birkaç adım yaklaştığında sendelemiş dizinin üzerine çökmüştü.

Silahı adamın başına dayadı. "Gerek olmaz olur mu? Ben istiyorum." dedi soğukkanlılıkla. Cümlesini tamamlayan silahın ateşlenmesi olmuştu. Ardından adamları diğerlerine doğrulttukları silahları ateşlediğinde cansız bedenler yere yığılmış etraf kan gölüne dönmüştü. Yılmaz birkaç adım gerileyip bıraktığı manzaraya baktı. Yüzünde yayılan soğuk gülümsemesiyle ona karşı çıkan adamların sonunu getirdiğinden memnun bir ifade yer almıştı yüzünde..

Yönünü değiştirip bulunduğu odadan çıkmak üzere hareketlendi. Arkasında bıraktığı cesetlere rağmen büyük bir soğukkanlılıkla yürüdüğünde telefonu çalmış koridordaki sessizlik bölünmüştü. Cebinden çıkarttığı telefonda gördüğü isimle duraksadı. Yıllardır görmediği bu isim ona geçmişine dair bir çok şeyi anımsatıyordu. Çağrıyı yanıtlayıp telefonu kulağına götürdüğünde karşı tarafın hatırladığı tanıdık sesi kulaklarına doldu.

Acımasız - Ara verildi- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin