Elif'in verdiği beklenmedik cevapla karşısında oturanların üçü de adeta şok olmuş bir halde ona bakıyorlardı. Kendisine ilk gelen Leyla oldu ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Elif'e baktı. Yanında oturan Alp Timur'a baktığında ise onun gözlerinin içi gülerek karşısında duran Elif'e baktığını gördü. Ağzını açıp tek kelime dahi etmeden öylece Elif'e bakıyordu. Bir süre sonra ağzından tek bir cümle döküldü Alp Timur'un.
"Teşekkür ederim" Bu iki kelimenin içinde aslında öyle uzun öyle derin cümleler saklıydı ki. Ama bu iki kelime bile çoğu şeyi anlatmaya yetmişti. Alp Timur'un teşekkürü Elif'in içine dokumuştu. Sanki uzun zamandır istediği bir oyuncağa kavuşacağını öğrenen bir çocuğun sevinci gizliydi hem yüzünde ki o eşsiz gülümseme de hem de ettiği teşekkürün içinde. Daha fazla konuşma gereği duymadan barda kendilerinden başka kimsenin kalmadığını gören üçlü "iyi geceler" dileyerek bardan ayrılmışlardı.
Gerçi Alp Timur'u bıraksalar hiç hareket etmeden cumartesiye kadar orada öylece oturup Elif'i izler ve verdiği cevaba sevinerek vakit geçirebilirdi. Bu gecenin bu şekilde son bulacağını asla tahmin etmemişti. İçinde ki o asla susmayan " sakın vazgeçme" sesine sonsuz minnet duydu. Buydu işte onun istediği. Sadece konuşmak ve kendisini anlatmak istiyordu. Sonra zaten olacak olan olurdu. Ne güzel söylemişti Bob Marley;
"Tesadüf bir başlangıçtır. Finali sen oynarsın, perdeyi kader kapatır" bundan sonrası kaderdi kaderleri olacaktı.
Cumartesiye kadar geçen üç gün, Elif açısından gergin Alp Timur içinse heyecanlı ve sabırsızlıkla geçmişti. Elif hala nasıl böyle bir şeye cesaret edebildiğine şaşıyordu ama bunu da yapmak zorunda hissetmişti. Kendisine ilk andan itibaren açık ve dürüst olan bu adama adamakıllı bir açıklama yapmayı borçlu olduğunu düşünüyordu. Her şeyi açık açık anlatması gerekiyordu. Daha şimdiden yapacağı konuşmanın tüm gerginliği sarmıştı her bir hücresini. Onu kırmak, üzmek isteyeceği en son şeydi ama her ne kadar istemese de hem kendisini hem de Alp Timur'u üzen bir buluşma olacağını çok iyi biliyordu. Ve bu duruma sebep olacağı için daha şimdiden kahroluyordu. Hayatı boyunca o kadar çok şey yaşamasına rağmen kendisini belki de ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordu. Oluru yoktu ki. Neresinden tutarsa tutsun elinde kalacak olan bir hikâye idi bu. En iyisi hiç başlamadan bitirmekti.
Cuma günü Levent'in işinin erken bitmesi ve çocukları her zaman ki saatinden önce alması Elif için çok iyi olmuştu. Eskişehir'e gitmeden önce çocukları kendisi vermek istemişti işe gitmeden önce. Öğlen saatlerinde Levent'in eve gelmesiyle çocukları ile güzelce vedalaşmış öpüp koklayarak vedalaşmıştı. Evden çıkmadan önce hiçbir şeyden haberi olmayan Burçin abisini aramış ve durumu ona anlatmıştı. Bunları konuşmak kendisi için zor olsa da kısa bir özet geçerek kendisini bunu yapmak zorunda hissettiğini anlatmıştı. Onunla konuşmak zorunda olduğunu söylemiş ve bunu Afyon'da asla yapamayacağını anlatmıştı. Elif'in konuşması üzerine yine her zaman ki anlayış ve olgunluğu ile karşılayan Burçin; "çok doğru bir karar vermişsin. O adam konuşmadan peşini asla bırakmazdı. Hoş konuştuktan sonra da bırakacağını hiç sanmıyorum ama neyse" demiş ve oraya geldiklerinde uzun uzun konuşacaklarını söylemişti. Telefonu kapatmadan önce Elif'in otobüsle geleceğini düşündüğünden eğer isterse kendisinin gelip onu alabileceğini teklif etmişti. Elif Özlem'den Cumartesi günü için arabasını istemiş oda seve seve kabul etmişti. Özlem dahil kızların hepsine Eskişehir'e Burçin'i görmeye gideceğini söylemiş orada Alp Timur ile buluşacağından şimdilik bahsetmemişti. Çünkü biliyordu ki eğer söylerse çenelerinden asla kurtulamaz zor geçen bu üç günü daha da zorlaştırırlardı.
Elif'in araba ile geleceğini öğrenen Burçin sabah erkenden gelmesini söyledikten sonra arabayı yavaş kullanmasını tembihleyerek telefonu kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peki Ya Sonra?
RomanceBenim gönlü güzel mavim Denizim... Gökyüzüm... Saçlarına cemreler düştüğünde ilk baharı getirenim... En güzel mevsimim... Elifim... https://youtube.com/channel/UCLuEnhBewpvxK67a_ttLiTw