Kazanamayacağın savaşlara en başından girmemek gerekirdi bazen. Yenilgiyi kabullenmek, daha az hasarla yoluna devam etmene yardımcı olurdu. Akıntıya karşı kürek çekmek, kendini yıpratmaktan başka hiçbir işe yaramazdı çünkü. Yıllardır, yaşadıkları yüzünden güçlü görünmeye çalışmaktan da, içinde fırtınalar koparken o dik duruşundan ödün vermeden yaşamaktan da fazlasıyla yorulmuştu Elif. Bunu kendine yapmak istemiyordu artık. Acılarını erteleyip yaşamadıkça ya da yaşayamadıkça, her biri birer dağ olup büyüyerek eziyordu tüm zerrelerini. Aldığı tüm yaralarını kendi gözyaşları ile temizleyip, nefesini üfleyerek acılarını dindirmişti yıllardır. Düşüp dizleri kanadığında, canı ne kadar yanarsa yansın, annesinden azar yememek için 'iyiyim ben' diyerek oyununa devam eden bir çocuk gibi, Elif'te yaşadığı tüm can acılarını kendi içinde yaşamış, kimseye belli etmeden yoluna devam etmişti. Ama ağır aksak, ama düşe kalka.
Kalbinde açılan yaraları kendi başına iyileştirmeye o kadar çok alışmıştı ki, bir başkasından nasıl yardım istenir bunu bilmiyordu. Kendine bile itiraf edemediği, kaçtığı gerçeklerini tüm çıplaklığı ile saklamadan, görmeden anlatmanın hissettireceklerinden ölesiye korkuyor ve güçsüz olacağını düşünüyordu. Ama artık korkularına boyun eğmeden yaşamayı öğrenmesi gerekiyordu. Önce Leyla'nın söyledikleri, daha sonra Levent'in sanki içinde bulunduğu çıkmazı biliyormuş gibi konuşması sandığından çok daha fazla etkilemişti Elif'i. Özellikle Levent'in söylediği her bir söz hala kulaklarında çınlıyordu. Belki de acıyı tamda zamanında yaşamak gerekiyordu.
Yaşadığı hayatın bir provası olmadığını biliyordu ve Alp Timur'u tanıdıktan sonra yaşadığı tüm duygu karmaşasının karşısında ne yapması nasıl davranması gerektiğini hiç ama bilmiyordu. Bu güne kadar tüm yaşadıkları bildiği tanıdığı acılardı. Hepsini yaşayarak tecrübe etmiş ve nasıl iyileşmesi gerektiğini de biliyordu. Fakat şu an hissettiği her bir duygu kendisine öylesine yabancıydı ki, kendisini dilini bilmediği bir ülkede gibi hissediyordu. Korkuları, yaşadığı çaresizlik, çocuklarına ve Levent'e karşı duyduğu suçluluk hissi ve en can yakanı ise Alp Timur'a ettiği haksızlık hepsi kendisine çok yabancı duygulardı. Kendisisine duyduğu öfke ise başlı başına bir sorundu. Boşanma sürecinde ve sonrasında da buna benzer duygular yaşamıştı ama şu an yaşadığı duyguların yanında onların esaması okunmazdı.
Madem bu sefer sınanmadığı yerden sınıyordu onu hayat, bu sefer fırtınaya direnmek yerine teslim olacak ve rüzgarın onu nereye ve ne halde götüreceğini yaşayıp görecekti. Artık düştüğünde ayağa kalkmak için yardım istemekten de, yaralarını göstermekten de korkmayacaktı. Madem bir karar vermiş, hayatı boyunca belki de bir daha asla sahip olamayacağı aşka teslim olmak yerine karşı koymayı tercih etmişti acısını da pişmanlığını da sonuna kadar yaşayacaktı. Tek bir farkla tabi. Acısına, aşkına, kaybedişine ortak olmayı isteyen herkesi hayatına ortak edecekti. Bunun ilk talihlisi ise, günlerdir eline geçen her fırsatta Alp Timur konusunda kendisini iğneleyen ve ne kadar aptal olduğunu yüzüne haykırmak için fırsat kollayan deli laz kızı Bahar olacaktı.
Levent'le konuşmasının ağırlığını üzerinden atamadan kapısında Bahar ve Özlem'i görmek bugün isteyeceği en son şeydi, Elif'in ama bunun olacağını zaten biliyordu. Bugüne kadar iyi bile dayanmıştı bu deli kız. Özlem'in yüzündeki mahcup ifadeye inat, Bahar'ın yüzünde güller açıyordu. Güzel arkadaşı bu deli kızı kapısına dayanmasını engelleyemediği için, çareyi yanında gelmekte bulmuştu demek ki. Onların bu hallerine bir an gülmek istedi ama kendini hemen toparlayıp kapıyı tamamen açarak içeriye buyur etti.
'Hoş geldiniz, siz geçin içeriye ben hemen geliyorum' demiş ve kapıyı kapatıp yatak odasına yüzünün haline görmek için giderken Bahar'ın arkasından söylenmesini duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peki Ya Sonra?
RomanceBenim gönlü güzel mavim Denizim... Gökyüzüm... Saçlarına cemreler düştüğünde ilk baharı getirenim... En güzel mevsimim... Elifim... https://youtube.com/channel/UCLuEnhBewpvxK67a_ttLiTw