Alp Timur'un arkasından içeriye giren Selim, hareket etmeden olduğu yerde kalakalmasıyla ne olduğunu anlamak için yan tarafına geçti. O'nun baktığı yere baktığında kendisi de tıpkı Alp Timur gibi en az onun kadar şok olmuş halde bakakaldı gördüğü şeyle. O an hayatın çok değişik bir dengesinin olduğunu bir kez daha anladı.'Deden ve Baban sana bakıyor, kendine gel' dedi ve öne doğru hafifçe ittirdi. Alp Timur ise ilk şaşkınlığını attıktan sonra yüzüne yavaş yavaş yerleşen o muhteşem gülümsemesiyle Selim'e baktı. Şu an bu odada yalnız olup kahkahalar ile gülmeyi ne kadar çok istediğini düşündü. Babası ile dedesinin kendi aralarında konuşmalarını fırsat bilerek;
'Görüyor musun kardeşim, ben öyle bir kadını sevmişim ki daha şimdiden yuvam dediğim yerin başköşesinde yerini almış. Hem de daha hiçbir şey yapmadan. Sen söyle bana ben nasıl vazgeçeyim o'nu sevmekten, beklemekten o'nun için savaşmaktan. Bu kader değil de ne? Dedi. Selim;
'Ne diyim kardeşim valla haklısın, bu nasıl bir tesadüftür inan diyecek bir şey bulamıyorum' dedi. Alp Timur ise aşk dolu gözlerle karşı duvara asılmış, dedesinin yaptığından emin olduğu ahşap oymacılık ile yapılmış Arapça harfi ile Elif yazan tabloya bakıyor, gözlerini ayıramıyordu. Öylesine güzel öylesine asil görünüyordu. Dimdik, boyun eğmez, göz alıcı ve büyüleyici. O'nun Elif'i gibi. Düşüncelerinden dedesinin kendisine seslenmesi ile sıyrılmış, masanın karşısında duran tekli koltuğa otursa da bir gözü hala karşısında duran tablodaydı. Bir anda dedesine dönüp gözleri ile arkasını işaret ederek;
'ilk defa Arapça bir harf yaptığını görüyorum ama iyi ki yapmışsın çok güzel olmuş dedem emeklerine sağlık' dedi. Dedesi kafasını çevirip arkasındaki tabloya bakıp hafifçe güldü ve Alp Timur'a döndü.
'Bu tür şeylerin yapmanın sorumluluğu büyük vebaldir, sorumluluktur oğlum. Yapacağın en ufak bir hata anlamına zarar getirir. Bende yıllardır bunun korkusuyla çok istememe rağmen bir türlü cesaret edememiştim. Sen gittikten bir hafta sonra bu tabloya başlamama vesile olan çok değişik bir rüya gördüm ve etkisinden çıkamadım bir türlü. Sonra bir cesaretle bismillah diyerek başladım. İnşallah hakkıyla yapabilmişimdir' dedi arkasındaki tabloya bir daha bakarak.
Alp Timur dedesinin rüya gördüm demesinin arkasından oturduğu yerde dikleşerek, dirseklerini diz kapaklarına dayayarak öne doğru eğilmiş ve merakla ne anlatacağını bekliyordu. Kalbi anlamadığı bir şekilde hızla atmaya başlamıştı. Dedesinin anlatmaya devam etmesini beklemeye dayanamayarak;
'Allah hayırlara çıkarsın inşallah dedem. Ne gördün seni bu kadar çok etkileyip, yıllardır yapmaktan kaçtığı şeyi yaptırtacak? Diye sordu. İçinde bir anda anlam veremediği bir heyecan oluşmuştu. Gözleri Elif harfi ile dedesi arasında gidip geliyordu. O'nun bu meraklı ve heyecanlı hali Selim'i içten içten güldürürken işin aslı o da Alp Timur dedenin ne anlatacağını merak ediyordu. Bu nasıl bir kaderdir tevafuktur diye düşünmeden edemiyordu. Bir an Elif'i düşündü. Onu gerçekten kısa bir sürede olsa çok sevmiş, kardeşi yerine koymuştu. Alp Timur'la böyle bir şey yaşamıyor olsalardı da emindi ki Elif'i çok severdi. Ama şimdi kardeşten öte gördüğü adamın gönlünde edindiği yer ile tıpkı Alp Timur gibi gönlündeki yeri çok başka yerdeydi. Tüm kalbiyle ikisinin de çok mutlu olmaları için dua ediyordu.
Alp Timur dede oturduğu koltuktan yavaşça kalkarak arkasındaki duvarda asılı olan tabloyu bismillah diyerek yavaşça eline aldı ve tekrar yerine oturdu. Alp Timur dayanamayarak yerinden kalkıp dedesinin yanına gidip, masanın üzerine bıraktığı tabloya doğru eğildi. önce kenarlarında bulunan çiçek işlemelerine dokundu. Daha sonra ise dokunmaktan korkar gibi Elif harfinin üzerinde boydan boya gezdirdi parmaklarını. Farkında olmasa da bunu yaparken yüzünde öylesine güzel bir ifade oluşmuştu ki bu kelimelerle anlatılamazdı. Odaya geldiklerinden beri sessizliğini koruyan Demir Bey ise büyük bir dikkatle oğlunu izliyordu. Kahvaltı masasına oturdukları andan itibaren ondaki değişikliği izliyordu. O oğlunun her bir hareketinin ne olduğunu çok iyi bilirdi ve şu an karşısında duran adam onun Afyon' a gitmeden önceki oğluna hiç benzemiyordu. Bakışları, gülüşü hatta duruşu bile değişmişti. En ilginci ise kahvaltı masasında adı geçen Elif adındaki kadından bahsederken ki hali ve tavrıydı. Hayatında ilk defa oğlu birinden bahsederken ki hele bu bir kadındı, öyle asla uzaklara dalıp gitmez, sesi, bakışları ve en önemlisi ise yüzünde daha önce hiç şahit olmadığı o gülüş olmazdı. Selim ve Leyla'nın da Alp Timur konuşurken yüz ifadelerinin değiştiğini fark etmişti. İkisi de Alp Timur'a öyle derin bakıyorlardı ki sanki böyle üzülür gibi, çaresiz gibi ama yine de gözlerinin içleri de az da olsa gülümseyerek. Her ne olduysa ikisinin de bildiğinden adı kadar emindi ama oğlu kendisi gelip anlatmadan asla tek soru sormazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peki Ya Sonra?
RomanceBenim gönlü güzel mavim Denizim... Gökyüzüm... Saçlarına cemreler düştüğünde ilk baharı getirenim... En güzel mevsimim... Elifim... https://youtube.com/channel/UCLuEnhBewpvxK67a_ttLiTw