PEKİ YA SONRA? 42. BÖLÜM

533 94 67
                                    




Hayat aldığımız nefeslerle değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülürmüş sözünün vücut bulmuş halini Elif, Alp Timur hayatına girdiğinden beri onu gördüğü her an yaşıyordu. Kendisine olan derin bakışları, gülüşü ve her duyduğunda içinde deprem etkisi yaratan sesi elinde olmadan nefesini kesiyor ve tam o anlarda derin derin nefes alma ihtiyacı içinde adeta kavrulduğunu hissediyordu. Bu hep böyleydi ve giderek dur durak bilmeden daha da çoğalıyordu. Fakat hiç beklemediği anda dans etmek için kendisine uzatılan el, bir bakış ve içini titreten o sesi duyduğu an ilk defa gerçek anlamda nefesinin kesildiğini iliklerine kadar yaşamıştı. Kendine ilk defa düşünmek için fırsat tanımadan, sorgulamadan ve sonrasında ne olur diye düşünmeden elini tutmuş ve anın getireceği her şeye nefesinin kesileceğinden çok daha fazlasını yaşayacağını bilerek kabul etmişti.

Alp Timur'un elini ilk belinde hissettiği o an saç telinden tırnak ucuna kadar elektrik çarpmışcasına titremişti. Sabah evde hazırlanırken giydiği elbisenin hiç düşünmediği derin sırt dekoltesine değen o el daha ilk saniyesinde Elif'i yerle bir etmeye yetmişti. Tam bel boşluğunda kendisine dokunmaktan çekinir gibi sadece parmaklarının belli belirsiz temasıyla ilk derin nefesini almak üzereyken, elini Alp Timur'un elinin içine bıraktığı an alacağı nefesin boğazında takılıp kalmıştı. Gözlerini bir an olsun Elif'in gözlerinden çekmeyen Alp Timur gibi Elif'te kitlenip kalmış gibi gözlerini ondan bir türlü çekemiyordu. Tam o anda beyni sanki kendisinden gelecek her türlü komuta karşı kapatmış gibi hissediyordu kendisini Elif. İçinden kendi kendine sürekli 'çek gözlerini, bakma' diyordu ama ne mümkündü. Alp Timur'un kör kuyuları andıran zindan karası gözleri Elif'e öyle bir bakıyordu ki, sanki tüm aşkını gözlerine toplamış ve gör beni der gibi feryat ediyordu. Alp Timur'un gözlerindeki o derin ifade bir bataklıkmışcasına geçen her saniye yavaş yavaş içine çekiyordu ve Elif artık istese bile o bataklıktan asla çıkamayacağını anlamıştı...

Nilüfer'in o güzel şarkısında, bulundukları ortamdan soyutlanmış gibi dans eden Elif ve Alp Timur'u masadaki tüm dostları dünyanın en güzel manzarasını izler gibi çok büyük bir keyifle izliyorlardı. Alp Timur'un Elif'e olan aşkını, özlemini ve ona kavuşmak için yanıp tutuştuğunu hepsi biliyordu ama Elif'in bu teslimiyeti hepsini de oldukça şaşırtmıştı. Dün gece Alp Timur'un Eskişehir için yaptığı teklifi kabul etmesi, bugün burada olmaları, Elif'in tüm gün süren doğal tavırları, bol gülüşmeli şakaları ve en son olarak da Alp Timur'un dans teklifini hiç düşünmeden kabul etmesi hiç beklemedikleri gelişmelerdi. Şüphesiz içlerinde en mutlusu Alp Timur'du ama öyle kendinden emin bir duruşa ve özgüvene sahipti ki onu yakından tanımayan kimse şu anda yaşadığı duyguları asla tahmin edemezdi. Afyon' a gelme kararı aldığından beri yaşadığı tedirginlik ve hatta korkuları hat safadaydı. Elif'in kendisini gördüğünde hem yüzünde hem de gözlerinde göreceği ya da görmek istediği ifadeleri görememekten ölesiye korkuyordu. Kendine bile itiraf edemediği korkuları otele gelip Elif'le göz göze gelinceye kadar yağlı bir ilmek gibi boğazını sıkıyor nefesini kesiyordu. Elif'in geçen bir aylık sürede kendi ile ilgili en ufak bir adım atıp atmayacağını delicesine merak ediyor, kafasının içindeki türlü senaryolarla savaş veriyordu. Bu bilinmezlik içinde yanıp kavruluyordu, ta ki Elif ile göz göze gelip onu gözlerinin içindeki sevinç pırıltılarını görünceye kadar.

Alp Timur, hiç şüphesiz dün geceden beri mutluluğu en derinlerinde yaşayandı. Elif'in kendisini gördüğünde verdiği tepkiler, yüzünün gülmesi, eskiye nazaran daha rahat hal ve tavırları. Eskişehir'e gelmeyi kabul etmesi bir yana şu an içinde bulunduğu duruma inanmakta zorluk yaşıyordu. Kendisini yine Elif ile beraber bir rüyanın içinde sanıyor ve içinde bulundukları anın gerçekliğini sorguluyordu. Şu an kollarının arasında olan bu güzeller güzeli kadın ile yaşadıkları bir rüya olamayacak güzel ve gerçekti. Dans etmek için elini beline sardığı ilk an yaşadığı duyguları anlatmaya dünya üzerindeki hiçbir kelime ile anlatamayacak durumdaydı. Dokunmaktan korkar gibi elini varla yok arası bel boşluğuna yerleştirdiğinde hissettiği sıcak ten ile tüm vücudunun bu yakıcı his ile titrediğini hissetti. Saniyeler sonra elinin içine sanki yuvasıymış gibi yerleşen küçücük narin el kalan tüm iradesini yerle bir etmişti. Bir ay öncesine kadar kendisi ile göz göze gelmemek için sürekli gözlerini kaçıran kadın, şu an içinde boğulmayı arzu ettiği deniz gözlerini tıpkı kendisi gibi bir an olsun gözlerinden ayırmadan kendisine bakıyordu. Zamanı durdurabilme gücü olsa tüm hayatından vazgeçip şu an bulunduğu bu anda ömrünün sonuna kadar kalmayı diledi. İçindeki aşka ne kadar güvenirse güvensin bu anı yaşayacağını hiç düşünmemişti. Dokunmaktan korktuğu kadın bir adım ötesinde eli elinde, gözleri gözlerinde ve nefes diye içinde çektiği o eşsiz kokusu burnunun ucundaydı. Şimdi ruhunu teslim etse gram üzülmezdi. Ya da daha fazlasını yaşamak istediğini hissettiği için belki biraz üzülürdü. Kim bilir?

Peki Ya Sonra?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin