PEKİ YA SONRA? 40. BÖLÜMZaman türlerinde hepimizin bildiği kavramlar vardır. Geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman ve geniş zaman. İşin aslı aslında pekte öyle değildir. Tüm insanoğlunun geçmişten günümüze kadar kullandığı ama dillendirirken dilinin yandığı, kalbinin kanadığı ve en derinlerinin acıdığı bir zaman dilimi daha vardır. Keşke... Beş harften oluşan bu kısacık kelime ağzınızdan çıktığı anda artık geri dönüşü yoktur. Keşke dersiniz ve her şey biter. Üstüne destanlar bile yazsanız, keşke dediyseniz eğer sonrasında kurduğunuz her bir cümle anlamsız hale gelmiştir.
Alp Timur'un otelden ayrılmasının üzerinden bir ay geçmişti ve Elif ilk günden beri kendine sesli olarak asla itiraf etmese de keşkeler denizinde boğuluyordu. Bir aydır sürekli kendini sorguluyor, ilk keşke çaresizliğini nerede yaşadığını düşünüp duruyordu. Alp Timur, gözlerinin içine bakarak şarkı söylerken mi? Barda kendisine söylediği sözlerden sonra mı? Vedalaşırken mi? Yoksa nergis buketini eline aldığı anda mı? Ya da cesaretini toplayıp çiçeğin içindeki notu okuduğunda mı? Tüm bu cevapsız sorular tam bir aydır Elif'in yüreğinde taş olup çöreklenmiş ve nefes aldırmıyordu. Aklı en doğru kararı aldığını fısıldayıp dursa da kalbi avaz avaz bağırıyordu keşke diye. Ne huzurum dediği evine sığabiliyordu, ne de her gün koşa koşa gittiği iş yerine. Evde çocukları sayesinde azda olsa içinde kendisiyle yaşadığı çatışmadan uzaklaşabiliyordu ama iş yeri kendisi için artık çekilmez bir yer olmuş gibiydi Elif için. Kendi gitmişti ama giderken arkasında öyle güzel anlar ve anılar bırakmıştı ki. Attığı her adımda yaptığı her serviste Alp Timur aklına geliyordu. Tabi bunca şey yetmezmiş gibi gittiği günden beri her gün kendi adına bir buket nergis çiçeği geliyordu. İki elinin içine sığacak büyüklükte küçücük bir buket ve içinde de küçük bir kart. Gelen her çicekte ki kartın üzerinde her defasında ya bir şiir ya da güzel birkaç kelimelik cümleler yazıyordu. İşe geldiği ilk gün resepsiyondan aranıp adına çiçek geldiğini haber verdiklerinde kimden geldiğini anladığında o kadar çok şaşırmıştı ki neredeyse tüm bedeni titreyerek gitmişti resepsiyona. Resepsiyonun önünde elinde küçük bir nergis çiçeği tutan genci gördüğünde bacakları adım atamayacak kadar titremeye başlamıştı. Otelden ayrılacakları gece aldığı nergis buketinden sonra böyle bir şey yapacağını asla düşünmemişti Elif. Otele geldiği her gün o çiçek gelmeye devam etmişti.
Selim ve Leyla ile telefonda her konuştuğunda lütfen söyleyin vazgeçsin artık çiçek göndermekten dediyse de ne Selim ne de Leyla bu duruma karışamayacaklarını söylemişlerdi. Gelen çiçeklerden ziyade kartta yazanlar içini eritiyor, yarın ne yazacak acaba diye anlamsızca merak ediyordu. Bir yanı kendine rağmen bu durumdan delicesine mutlu olurken, diğer taraftan ise adına her gün gelen çiçekler otel çalışanları tarafından büyük bir merak konusu olmuştu. Kimisi karşısına geçip açık açık çiçeklerin kimden geldiğini sorarken, kimileride arkasından konuşup, Elif'i gördüklerinde aralarında fısıldayarak konuşuyorlardı. Göz önünde ve insanların ilgi odağı olarak yaşamak Elif'in şu hayatta en son isteyeceği şeyken günlerdir tam da bununla yaşıyordu. İçlerinde art niyetli olan bir çoğunu sorma tarzlarına uygun hepsinin ağzının payını vererek susturuyordu Elif ama bu durum babası gibi sevdiği şefi tarafından işin aslı nedir Elif diye sorduğunda sanki suçlu gibi bir süre susmuş yüzüne bile bakamamıştı şefinin. Elif'in suskun haliyle konunun sandığından daha ciddi olduğunu anlamış, Elif'in sormayın şefim demesiyle de bir daha bu konu hakkında hiç konuşmamıştı. Hatta şahit olduğu bir çok konuşanı da uyarmıştı kendi işinize bakın diye. Oteldeki bu dedikodu elbet Yiğit müdürün de kulağına gitmişti. Kendince az çok tahmin ediyordu ama emin olmadan bir şey yapamıyor veya soramıyordu. Bir gece lokum bara gelmiş ve deskin arkasında Elif'i gördükten sonra yavaş adımlarla yürüyerek yüksek bar koltuğuna oturmuştu. Arkası dönük şekilde dolaptan bir şeyler çıkaran Elif adının seslenmesiyle yüzünü döndüğünde Yiğit müdürü gördüğünde her zaman ki gülen yüzüyle 'Hoş geldiniz müdürüm' demişti. Misafiri olmadıkça bara pek uğramayan müdürünü karşısında gördüğünde şaşırsa da kendini hemen toplamıştı. Otel ve yoğunluk hakkında biraz konuştuktan sonra Yiğit müdürün kendisine biraz dikkatle baktığını fark ediyordu. Bu durumdan ister istemez rahatsız olmuş birkaç defa ne olduğunu sormaya yeltenmiş ama soramadan susmuştu. Gelen bir siparişi hazırlayıp Kenan'a teslim ettikten hemen sonra Yiğit'le bu gece pek çok kez olduğu gibi yine göz göze gelmişti. Karşısında oturan adam sanki bir şey söyleyecek gibi bakıyor ama söyleyemiyor gibiydi. En fazla ne olabilir ki diye düşündükten sonra hafif bir tebessüm edip tam konuşacağı zaman Yiğit'in ağzından çıkanların yarattığı şaşkınlıkla susmak zorunda kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peki Ya Sonra?
RomanceBenim gönlü güzel mavim Denizim... Gökyüzüm... Saçlarına cemreler düştüğünde ilk baharı getirenim... En güzel mevsimim... Elifim... https://youtube.com/channel/UCLuEnhBewpvxK67a_ttLiTw