Bazı anlar vardır hayatta. Zamanın durmasını, o anda kalıp bir adım öteye dahi gitmek istemediğimiz o çaresiz anlar. Elif gece boyu zaten bölük börçük uyuduğu uykusundan daha güneş doğmadan uyanmıştı ama inat edip gözlerini bir türlü açmıyordu. Açtığı takdirde günlerdir kaçtığı ya da kaçtığını zannettiği o içini yakan gerçekle yüzleşeceğini hatta yaşayacağını çok iyi biliyordu. Sırf bu yüzden bu süreyi uzatabildiği kadar uzatıyor, bu güne hiç başlamamayı diliyordu. Oysa ki bir ay öncesine kadar zorda olsa kontrolü kendi elinde olan sıradan bir hayatı vardı. Oysa hayat ona hayatının en çetin sınavını hazırlıyormuş meğer. Okuduğu kitaplarda ya da izlediği filmlerde içini eriten o meşhur aşk şimdi içini acıtıyordu. Bir adam çıkar gelir, hayallerinin kadınıyla hiç hesapta yokken karşılaşır, aşık olur karşılığını alırdı. Karşılarına çıkan tüm engelleri el ele vererek aşar ve sonsuza kadar mutlu yaşarlardı ama gerçek hayat maalesef ne filmlerde nede okuduğu kitaplardaki gibi değildi. Bazen ne yaparsan yap, olmayacak şeyler vardı. Tıpkı imkansız aşklar gibi...Gözkapaklarının üzerinde tonlarca ağırlık varmışcasına yavaş yavaş gözlerini açarak derin bir nefes alarak yataktan kalktı. Ayaklarını sürüyerek balkonun sürgülü kapısını açarak dışarı çıktı. Bedenini adeta boş bir çuval gibi sandalyeye bırakarak oturdu. Acıyan gözlerini yeniden kapatıp okunan ezanı dinleyerek azda olsa huzur olup, içindeki sıkıntının hafiflemesini diledi. Aldığı her nefes boğazına gelip çöreklenen o yumruya takılı kalıyor, bir sonraki nefesini daha derin almaya çalışıyordu. Aklı haftalardır olduğu gibi ona en doğrusunu yaptığını söylüyor ve kendisini de buna ikna ediyordu. O zaman neden kalbi bu kadar çok acıyordu. Madem kendi için doğru olan buydu içi böyle yanmamalıydı. Aklı ile kalbinin arasında sıkışıp kaldığı bu savaşı bitirip bir an önce eski dingin ve monoton hayatına dönmek istiyordu. Dönmek zorundaydı. Tek başına nelerle mücadele etmiş, ne zorluklara göğüs germişti. Yine yapardı. Her zaman olduğu gibi bu hayattaki tutunacağı tek dalı olan evlatlarına sarılır ve yoluna devam ederdi. Ama eksik ama yarım ama keşkelerle dolu bir hayat...
Çocukların kahvaltılarını hazırlayıp, kendiyle olan kavgasını bir tarafa iterek üstünü kapatmış güle oynaya kahvaltılarını yapmışlardı. Cuma günü olduğu için bugün hafta sonunu geçirmek için babalarına gideceklerdi. Hafta sonu için çocukları ile küçük bir tatil yapmak isteyen Levent, bunun için Elif'i arayarak izin almıştı. Sabah erkenden yola çıkmak istediğini belirterek bugün okula göndermemesini rica ettiğinde Elif itiraz etmeden kabul etmişti. Okulun son günlerine yaklaşmaları sebebiyle öğretmenlerinden izin alması da sorun olmamıştı. Mutfağı toparladıktan sonra bir gün önceden hazırladığı küçük valizi kapı girişine bırakmış çocukları hazırlamıştı. Levent nereye gideceklerini çocuklara söylememiş sürpriz diyerek, tatil için zaten heyecanlı ve mutlu olan çocuklarını daha da meraklandırmıştı. Elif tabiî ki biliyordu nereye gideceklerini. İstanbul'da çocukların bayılacağını bildiği Vialand'a ve oyuncak müzelerine götürecekti. Babaları ile dolu dolu eğleneceklerini çok iyi biliyordu Elif. Her zaman olduğu gibi yine şükür etti böyle ilgili bir babaları olduğu için. Çalan kapı zili daldığı düşüncelerden çıkarak kapıya koşup otomatla apartman kapısını açan çocuklarının sevincine içi eriyerek baktı. Site güvenliğine Levent geldiği zaman kendisini aramalarına gerek olmadan içeri alabileceklerini söylediğinden gelenin Levent olduğunu biliyordu. Kapıda sabırsızca asansörün gelmesini bekleyen çocuklarına babalarını üzmemelerini, gece çok geç yatmamalarını tembih ediyordu. Asansörün kata geldiğini belirten sesi duyulmuş ve Levent her zaman olduğu gibi yüzünde kocaman gülümsemesi ile kollarını açarak kapıya doğru geldi ve ikisine aynı anda kocaman sarıldı. Bu kısa tatil çocukları olduğu kadar Levent'i de çok mutlu etmiş görünüyordu. Ayaküstü babalarını gidecekleri yer hakkında yine soru yağmuruna tutmuşlar ama bir cevap alamamışlardı. Çocuklardan ayrılıp ayağa kalkarak Elif'e bakmak için kafasını kaldıran Levent'in gülen yüzü düşmüş araştıran gözlerle karşısında ki yüzü solmuş, gözleri kızarık olan kadını incelemeye koyulmuştu. Her ne kadar kendisine her zaman olduğu gibi gülerek baksa da kadının gözlerindeki hüznü anında anlamıştı. Ayrı da olsalar Elif'in hayatındaki yeri de değeri de çok başkaydı Levent için. Çocuklarına mükemmel bir anneydi Elif. Tıpkı kendisine çok iyi bir eş olduğu gibi ama hayat bambaşka yerlere getirmişti ikisini de. Aklında Elif'in neden böyle olduğunu düşünürken soran gözlerle bakıyordu yüzüne anlamaya çalışır gibi. Elif Levent'in değişen ve düşen yüzünü görmüş oda ne oldu der gibi bakmaya başlamıştı. Tam karşısına geçerek, yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peki Ya Sonra?
RomansaBenim gönlü güzel mavim Denizim... Gökyüzüm... Saçlarına cemreler düştüğünde ilk baharı getirenim... En güzel mevsimim... Elifim... https://youtube.com/channel/UCLuEnhBewpvxK67a_ttLiTw