Elif'in kalacağı odaya girip kapıyı arkasından kapattığı an yere çökmüş ve boşalan tüm siniriyle ağlamaya başlamıştı. Sesi duyulmasın diye ellerini yüzüne kapatmış hıçkırıklarını gizlemeye çalışıyordu. Oysa ne çok isterdi şimdi haykırarak bağıra çağıra ağlamayı. Ama yapamazdı. Her zaman olduğu gibi yine sessizce ağlamak zorundaydı. Onunda kaderi buydu işte. Her zaman sessiz ve tek başın ağlamak. Tek başına akıttığı gözyaşlarını yine tek başına ve kendi silmek zorundaydı. Orada öylece ne kadar oturdu ne kadar ağladığını bilmiyordu. Artık nefssiz kaldığını hissedince oturduğu yerden külçeye dönmüş bedeninin yavaşça kaldırıp balkon kapısına doğru yürüdü ve kapısını yavaşça açıp dışarı çıktı. Balkonda bulunan sandalyeye bedenini yığılırcasına bırakarak oturdu.
Gözlerini kapatıp gecenin sessizliğini dinleyerek her zaman yaptığı gibi sakinleşmeye çalıştı. Gece ve karanlık onun en büyük sırdaşıydı. Yıllardır bütün dertlerini geceye anlatmış, bir tek gecenin karanlığıyla dertleşmişti. Bir süre sonra aşağıdan gelen derin bir nefes alma sesini duydu ve aşağı doğru baktı. Alp Timur aşağıdaki masada tek başına oturmuş önünde duran rakı kadehiyle oynayarak oturuyordu. Oysa onu çoktan gittiğini düşünmüştü. Onun bu çökmüş halini gördüğünde belki de hayatında ilk defa kendisine lanet okudu. Aşağıda öylece oturan bu adamın durumundan kendisi yüzünden olduğunu bilmek duran gözyaşlarını tekrar akmasına sebep oldu. Balkonun taşına dirseğinin birini koyup, elini yumruk yaparak şakağına dayadı ve onu sessizce izlemeye başladı. Ceketini çıkarmış, gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmış haldeydi. Gecenin karanlığına bile meydan okuyan gece karası saçları karışmış ve gözlüğünü de çıkarıp sanki gelişi güzel masaya fırlatmış gibi duruyordu. Onun bu haline içi cız ederek gözyaşları giderek daha da çoğalmaya başladı.
İstem dışı akan burnunu çekmesiyle Alp Timur'un kafasını kaldırmasıyla göz göze geldiler. Elif kaçmak istese de bunu yapamadı ve oda tıpkı onun gibi hiç hareketsiz öylece ona bakmaya başladı. Bahçedeki aydınlatmalar sayesinde ikisi de birbirini çok net olarak görüyorlardı. Alp Timur bir süre hiç hareketsiz öylece Elif'i izledikten sonra önündeki rakı kadehini Elif'e doğru kaldırmış ve "sana" der gibi yapıp tek yudumda tüm bardağı içmişti. Boşalan kadehini yavaş hareketlerle tekrardan doldurduktan sonra oda tıpkı Elif gibi dirseğini masaya dayadı ve elini yumruk yaparak şakağına dayadı ve Elif'i izlemeye başladı. Onun için onun orada olması, kendisine bakması bulunmaz bir nimetti şu an için. Oysa ne çok isterdi şimdi tam karşısında olsun yine o yeşil gözleriyle kendisine bakarak konuşsun diye. Olsun dedi içinden. Buna da şükür. Kendisini fark ettiğinde kaçar gider diye düşünmüştü oysaki. Ama Elif yine her zaman yaptığı gibi kendisini şaşırtmayı başarmıştı.
Yüzünde ister istemez bir gülümseme oluştu. Böyle bir anı yaşayacağı ölse aklına dahi gelmezdi bundan bir ay öncesine kadar. Zoraki geldiği bir şehirde küçücük bir kadın tüm dengesini bozmuş ve onu allak bullak etmişti. Aslında hiç onluk hareketler değildi tüm bu yaptıkları. Onun şimdi çoktan yola çıkmış bırak Afyon'a geri dönmeyi çoktan evinin yuvasının yolunu tutmuş olması gerekiyordu. Ama ne kadar isterse istesin yapamıyordu işte. Arkasını dönüp bu kadını bırakıp gidemiyordu. Kalbi gibi tüm bedeni de bu kadının esiri olmuştu sanki. Aklına uyup giderse sanki ömrü boyunca bunun pişmanlığıyla yanıp kavrulacağını hissediyordu. Ondan değil miydi zaten tüm bu ısrarı ve vazgeçmeyişi. İçinden bir ses avaz avaz sakın vazgeçme diyordu. O ne kadar hayır olmaz derse sanki içindeki ses daha da güçlenerek sakın diyordu kendisine. Sakın vazgeçme.
Elif, esen rüzgârla birlikte üşüdüğünü hissedip kollarıyla bedeni sarıp ısınmaya çalıştı. İçini saran ürpertiyle aşağıda üzerinde incecik bir gömlekle oturan adam gelince onu için endişelenmeden edemedi. Kendisi nasıl üşüdüyse emindi ki oda üşüyordu. Aklına gelen şeyle bir an tereddüt etse de düşüncesinden vazgeçmeden içeri girdi. Hızlı hareketlerle elbisesini çıkarıp gelirken yanında getirdiği diz altı taytını ve salaş tişörtünü giydi. Aylarına spor ayakkabılarını geçirdi ve çantasınsan çıkardığı saç tokası ile saçlarını tepesinde gelişigüzel topladı. Aynada kendisine baktığında ağlamaktan gözlerinin kızardığını gördü ama yapacak bir şey yoktu. Odadan çıkmadan önce üzerine ince switşörtünü alıp giydi ve yine hızlı adımlarla odadan çıkıp aşağı inmek için merdivenlere doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peki Ya Sonra?
RomansaBenim gönlü güzel mavim Denizim... Gökyüzüm... Saçlarına cemreler düştüğünde ilk baharı getirenim... En güzel mevsimim... Elifim... https://youtube.com/channel/UCLuEnhBewpvxK67a_ttLiTw