İlkbahar gelmiş, son cemre düşmüştü. Doğanın canlanmasıyla kuş cıvıltıları da artmıştı kasabada. Delta, hamile vitasıyla köşkün bahçesinde biraz yürüyüş yapmak amacıyla dolanırken gözlerini pembe çiçekler açmış ağaçlardan alamıyordu.
"Sonunda dondurucu kış bitti." dedi vita mutlulukla. Bir eli koruma içgüdüsüyle göbeğinden ayrılmıyor, diğeri sıkı sıkı deltanın elini tutuyordu. Güneş ışıkları bembeyaz saçlarında ve teninde dans ediyordu. Mor renkli irisleri, aniden aklına gelen fikirle mühürlü eşini buldu. "Seoho salıncak isteyip duruyor, bahçedeki çınar ağacına salıncak mı kursak?"
Taehyung dalgındı. Gözleri sürekli bir şeyler arar gibi etrafta geziniyor, kurdu onu huzursuz ediyordu. Bu yüzden vitanın sorusunu duymamıştı.
"Taehyung, iyi misin?" Omzundaki dokunuşla irkildi ve başını hızla yanındaki eşine çevirdi. Kadının endişesi gözlerinden okunuyordu.
"Pek sayılmaz. Kötü bir şey olacakmış gibi hissediyorum." Deltanın bu halde olması vitayı üzmüştü. Başını omzuna yasladı ve eşine iyi gelmek amacıyla feromonlarını yaydı. İyileştirici feromonlar anında sarmalamıştı deltayı.
"Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum." diye mırıldandı Taehyung. Eşinin kokusu çoktan yatıştırmıştı onu. Vitaların feromonları her kurttan daha özel olurdu. Hayat verici ve büyüleyici. Sadece feromon salgılayarak önündeki kurda istediğini yaptırabilirdi. Ya da yaralı bir kurdun çok hızlı iyileşmesini sağlayabilirdi. Bu yüzden sürünün sağlığıyla da o ilgileniyordu.
Delta ve vita bir olduğu zaman tüm dünyanın onlara boyun eğmekten başka şansı kalmazdı. Çünkü birbirlerinin eksiklerini tamamlarlardı. Belki de bu yüzden ruh eşi derlerdi bu iki kurda.
Taehyung kollarını vitanın bedenine dolarken "Ölene kadar bırakma beni olur mu?" diye sordu. Kadın bu soruya gülmüştü. "Ya sen beni bırakırsan, o zaman ne olacak?"
"Ben seni, sizi asla bırakmam. Bana dünyayı verseler yine aileme değişmem biliyorsun."
Vita bir şeyler söylemek için ağzını araladığı gibi gözlerinin karardığını fark etmişti. Birden sesler boğuklaştı, soğuk terler dökmeye başladı. Nefes almaya çalışıyordu ama bir türlü başaramıyordu.
"Jisun! Jisun kendine gel!" Eşi endişeyle adını seslenirken yerin ayağının altından kaydığını hissetti. Çok geçmeden de deltanın kollarında bilincini kaybetti.
❖
"Afedersiniz, Incheon'a mı gidiyorsunuz acaba?"
"Yolunuz Incheon'dan geçecek mi?"
"Bir kişilik yeriniz var mı?"
"Beni Incheon'a götürebilir misiniz?"
Jeongguk yorulmuştu. Hava kararmak üzereydi ve yoldan geçen hiçbir yük aracı onu almıyor, sorusuna karşılık tuhaf tuhaf bakıyordu. Sadece bir kişi cevap vermişti, o da sapık alfanın tekiydi.
Umutsuzluğa kapılıp yol kenarındaki kayaya oturdu ve ellerini yüzüne gömdü. Neden insanlar biraz daha yardımsever olamıyorlardı? Zaten küçücük bir şeydi, onlar kendi yollarında giderken arkada otursa ne zararı dokunabilirdi ki?
Büyük bir kervanın yaklaştığını güçlü toynak seslerinden anladığında başını kaldırıp kalabalığa baktı. Ne taşıdıklarını bilmiyordu ama oldukça kalabalıklardı. Belki de göç ediyorlardır diye düşünmeden edemedi Jeongguk.
Şansını tekrar denemek için kalkıp yol kenarına geçti, zıplayıp kollarını sallayarak orada olduğunu belli etmeye çalıştı. Tekrar tekrar denemekten başka şansı yoktu. Hiçbir şey yapmayıp burada kalmaktansa en azından deneyip kalmalıydı, böylece elimden geleni yapmadım demezdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/307838580-288-k92417.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unstoppable desires
Fanfiction[taekook] Yüzyılın Deltası Kim Taehyung'un gözlerine bakmak vitası dışındakilere yasaktı. Çünkü o gözlere bir kere bakan ona aşık olmaktan kaçamazdı.