Akşama doğru ancak gözlerini açabilen Jeongguk geniş ve rahat yatağında gerinmiş, yüzünde açan gülümsemeye engel olamamıştı. O kadar uykunun ardından dinç hissediyordu ama midesinden yükselen gürültüye göre tok olduğunu söyleyemezdi. En son ne zaman yemek yediğini bile unutmuştu, burada kimse yemek saatinin geldiğiyle ilgili onu uyarmıyor ya da yiyecek bir şeyler getirmiyordu. Artık ona ait olan daire o kadar ıssızdı ki, önünden dahi geçilmediğini düşünmeye başlamıştı.
Deltanın eşi olacağı günü sabırsızlıkla bekliyordu. O zaman el üstünde tutulacak, kimse tarafından göz ardı edilemeyecekti.
Üzerinde havlu dışında bir şey olmadığını yorganı kaldırdığında fark etmiş, giyinmek için yataktan kalkıp odadaki dolabın önüne geçmişti. Dairesinden dışarı çıkmaması, kimsenin gözüne görünmemesi gerektiğini biliyordu ama aç bir şekilde kös kös oturmaya devam edecek değildi. En azından yemek isteyebileceği bir hizmetli bulmalıydı.
Güzel ve temiz bir pantolonla gömleği üzerine geçirdikten sonra banyoya gidip yüzüne su çarpmış, aynanın karşısında saçlarını düzeltmek için bir süre vakit harcamıştı. Uyku mahmurluğundan kurtulduğundan emin olduktan sonra sessiz adımlarla dairesinden çıktı ve etrafına bakındı. En üst kat her zamanki gibi ıssız ve sakindi. Buraya kolay kolay biri gelmezdi, özellikle delta ve ailesi henüz dinlenmeye çekilmemişse.
Temkinli bir şekilde merdivenlere yöneldi ve korkuluğa yaslanarak alt kata bir göz attı. İnsanların seslerini daha iyi duyar olmuştu. Görünmeden birinden yemek isteyebileceğine kendini ikna edip basamakları tek tek indi ve daha aydınlık olan katın kodirorunda etrafına bakınarak yürümeye başladı. Kulağına dolan seslere göre ilerlediği yöndeki odaların birinde büyük bir kalabalık olsa gerekti.
Hangisi olduğunu kestirmeye çalışırken çarptığı şeyle durmak zorunda kalmış, korkuyla başını eğip boyu bacağı kadar bile olmayan çocuğa bakmıştı. Küçük çocuk tanımaya çalışır gibi kaşlarını çatmış şekilde onu izliyordu. Henüz üç, dört yaşlarında olmalıydı.
Diz çöküp daha kolay göz teması kurmalarına olanak sağladığı çocuğa barışçıl bir şekilde el uzatarak "Merhaba." dedi ve gülümsedi. "Ben Jeongguk, senin adın ne bakalım?"
Küçük çocuk büyülenmiş gibi omeganın gözlerine bakarken peltek ağzıyla "Benim adım Seoho." diye kendini tanıtmıştı.
Jeongguk içinin sıcacık olduğunu hissetti. Uzun bir zaman sonra bu kadar küçük bir çocukla karşılaşmıştı ve bu durum annelik duygularını kabartmıştı.
"Nereden yemek bulabileceğimi biliyor musun peki Seoho? Karnım çok acıktı ve yemeğim yok." Oyuncu bir ifadeyle karnını ovup dudak büktüğünde çocuk da dişlerini göstererek gülümsemiş, hızla başını sallamıştı. Omeganın parmağını kavradığı gibi yerini bildiği yemeğe götürmek için sürüklemeye başladı kendisinden kat kat büyük bedeni.
Jeongguk tatlılığını hayranlıkla izlediği çocuğun onu yönlendirmesine izin verirken kalbini kısa sürede çalabilmiş olmanın gururunu yaşıyordu. Kendi bebeğinin kucağına almak için de sabırsızlanıyordu.
Küçük çocuğa dalmışken önlerinde beliren karartıyla başını kaldırdı ve tanımadığı iki alfayla karşı karşıya geldi. Alfalardan biri yaşlıydı, diğeri ise yirmilerinin sonunda görünüyordu. Ama ikisi de oldukça ciddi ve güçlü bir duruşa sahipti.
Bakışları ikilinin arkasından gelen ama dikkatleri kolayca üzerine toplayabilecek o mistik auraya sahip olan deltaya kaydığında ne yapacağını bilememişti bir an. Delta önce ona, ardından küçük çocuğa ve birleşik ellerine baktı. Yüz ifadesi öyle düzdü ki aklından ne geçirdiğini anlamak Jeongguk için imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unstoppable desires
Fanfiction[taekook] Yüzyılın Deltası Kim Taehyung'un gözlerine bakmak vitası dışındakilere yasaktı. Çünkü o gözlere bir kere bakan ona aşık olmaktan kaçamazdı.