Yoongi ile konuştuktan ve başına gelenleri anlattıktan sonra içini döktüğü için biraz olsun rahatlamış, ertesi gün beta tarafından odasına getirilen çeşit çeşit pahalı kumaş, iğne, iplik gibi dikiş malzemelerini gördüğünde ise gözleri mutlulukla parlamıştı. Jeongguk yaratıcı bir omegaydı ve çoğu şeye de yeteneği vardı, dikiş bunlardan biriydi. Eline geçen kumaşlar ise daha önce görmediği kadar güzel, ilham vericiydi onun için. Bu kumaşlarla daha ilk dakikadan neler yapabileceğini aklından geçirmiş, kalbi heyecanla çarparken kendisini tutamayıp hemen işe koyulmuştu.
Yazın en sıcak zamanlarıydı. Odanın biraz hava alması için pencereleri açmış, ikindi saatlerine kadar başından kalkmadan kalıbını çıkardığı gömleği yeni yeni dikmeye başlamıştı ki beta kapısını çalıp içeri girdi. Yemek saati henüz gelmemişti, yapacak bir işi yokken yemeğin hangi saatlerde gelip gittiğini ezberlemişti artık. Elindeki işi bırakıp merakla kadına döndü.
"Yüce Omega'mız çağırıyor, onunla terasında beş çayı içecekmişsiniz."
Duyduklarının şaşkınlığıyla ilk ne yapacağını, ne diyeceğini bilememiş ve emin olmak için "Beni mi?" diye sormuştu parmağıyla kendini işaret ederek. Beta "Evet, sizi." diye ifadesiz suratıyla onayladığında bugün başına şaşıracak ne kadar çok şeyin geldiğini fark edip gülümsemeden duramadı. Sonra bir cevap vermediğini fark edip "Tamam, geliyorum hemen hazırlanıp." dedi kadının gitmesini bekleyerek. Fakat beta "Kimsenin görmediğinden emin olmak için size ben eşlik edeceğim." diyerek kalacağını ima etmişti.
Jeongguk sesini çıkarmadı ve kalkıp dolabından giyebileceği bir şeyler aradı. Göbeği yüzünden hiçbir kıyafet üzerine doğru düzgün olmuyordu. Aralarından pelerin tarzı, göğüs kısmından etek kısmına doğru genişleyen gömleği aldı ve paravan görevi gören dolabın arkasından giyiverdi. Sarışın omegayla ilk doğru düzgün konuşması olacaktı, fazla heyecanlanmıştı. Sırıtmamak için kendini tutmaya çabalarken siyah, kumaş pantolonlarından birini bacaklarından geçirdi ve dolabını kapattı.
Girdiği depresyon yüzünden istese de doğru düzgün beslenememiş, alması gerektiği gibi kilo alamamıştı. Göbeği dışında tüm vücudu zayıftı, bacakları gibi. Bu yüzden önceden giydiği pantolonları zorlanmadan giyebiliyordu.
Odadaki aynanın karşısına geçip saçını düzenledikten sonra betaya döndü ve "Hazırım, artık gidebiliriz." dedi gizleyemediği heyecanıyla. Sabah sıcak yüzünden erken kalkıp duş aldığı için hazırlanması da uzun sürmemişti.
Betanın önderliğinde, aylar sonra ilk defa daireden dışarı adım atarken Yüce Omega'nın karşısında ne yapması gerektiği sorusu dönüp durdu kafasında. Ona çektirdiği eziyet yüzünden hesap sorabilir ya da suyuna gidip karşısına almaktan kaçınabilirdi. Buraya geldiği ilk günden beri kimseye sataşmamaya özen gösteriyordu. Birinin nefretini kazanırsa ilerlediği yolda önüne taş koyabilirlerdi. Bu yüzden saygıdan ödün vermemek en iyi seçenekti. Yine öyle yapacaktı. Bir gün, kimsenin gücünün onu alt etmeye yetmeyeceği bir gün çıkaracaktı acısını tek tek, kendisine ne yapıldıysa.
Bu kadar önleme rağmen bomboş olan koridorun sonundaki, çok da uzak olmayan daireye vardıklarında beta kapıyı çalmış, "Efendim, omegayı getirdim." demişti. Ondan bu şekilde bahsedilmesi ürkmesine neden olmuştu. Beş çayı bahane olabilir miydi? Onu buraya dün olay çıkardığı ve Yoongi ile konuştuğu için azarlamaya getirmiş olabilirler miydi?
"İçeri gelsin." Az önceki heyecanı yerini bir gerginliğe bırakırken kararsız eli kapının kolunu buldu ve ağır ağır aşağı indirdi. Beta gözünü bir saniye bile üstünden ayırmıyor, sanki kaçacakmış gibi başında bekliyordu. Derin bir nefes alıp kendini sakinleştirdi. Ona bir şey yapamayacaklarını içten içe biliyordu. Deltanın bebeğini taşırken dokunulmazdı. Eğer bebeğe zarar verirlerse deltanın hepsine gününü göstereceğine emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unstoppable desires
Fanfic[taekook] Yüzyılın Deltası Kim Taehyung'un gözlerine bakmak vitası dışındakilere yasaktı. Çünkü o gözlere bir kere bakan ona aşık olmaktan kaçamazdı.