Tüm gece çektiği huzursuz uykusundan kalkarken ve kahvaltısını hiç haz etmediği yeni omegayla yaparken hayatın bu kadar tatsız tuzsuz geldiği başka bir an hatırlamıyordu. Şu anki hali yalnız kaldığı zamanla yarışırdı. Fazlasıyla kırgındı deltaya. O burda, içinde onun çocuğunu büyütürken ve sabah akşam ondan başka hiçbir şey düşünmezken delta gezdiği yerlerde tanıştığı omegalarla birlikte olmuş ve içlerinden birini köşke kadar getirmişti. Onunla aynı havayı solumak bile tarifsiz bir acıydı hamile olana. Bebeği için hayaller kurarak dikmeye koyulduğu kıyafetler bile oyalamıyordu o gün zihnini. Her şey zehir oluvermişti birden.
Boş boş uzanarak sessizce vaktin geçmesini ve birkaç metre uzağındaki omeganın gitmesini beklerken kapı çaldı. Ama omega ondan önce davranıp koşa koşa kapıyı açmaya gitti.
Jeongguk yumruğunu sıkarak sakin kalmaya çalıştı, sinirlenmemeliydi, altı üstü dün geldiği yerin sahibiymiş gibi davranıyordu. Ne vardı ki bunda?
"Deltayla konuşmam gerek." dedi uyuz olduğu ses.
"Kafana göre deltayla konuşamazsın. Kendini onun sevgilisi falan mı sanıyorsun?" Omega, Jimin'den aldığı cevapla afallamış, "Ama..." diyerek bir şeyler söylemeye hazırlanmıştı ki sarışın olan "Jeongguk, delta seni görmek istiyor." deyip ondan gelecek herhangi bir sözün önünü temelli kesmişti.
Jeongguk duyduğu şeyle gözlerini açtı ve yorganı başından indirdi. Gitmeyi hem istiyordu, hem de dün yaşananlar ağır geldiği için şu an onu görmenin doğru bir karar olup olmayacağını kafasında kesinleştiremiyordu. Gelmeyeceğini söylemek, arkasını dönüp yatmaya devam etmek elbette bir seçenekti ama inkar edilemez bir saygısızlık olurdu bu.
Hazırlanmakla bile uğraşmadı, yataktan kalktığı gibi yalnızca dağılan saçlarını düzenledi ve üzerindeki siyah geceliğiyle Jimin'in peşine takıldı.
Sarışın omega hamile olan daireden çıkar çıkmaz yanında getirdiği pelerini omzuna atmış, önünü kapayıp kendini gizlemesini sağlamıştı. Siyah pelerin omeganın dün gece odasına getirilirken giydiği pelerine birebir benziyordu. Onunla aynı konuma düştüğüne inanmak bile istemiyordu ama her şey bunu vurgular gibiydi.
Başlığını da taktığında artık hazır olduğuna karar verip önüne düşen Jimin'i ses çıkarmadan, alt kattaki çalışma odasına kadar takip etmişti. "Ben olanları açıkladım." dedi Jimin, kapıdan girmeden önce omegayı rahatlatmak için. Hüznünü yanlış yorumlamıştı çünkü Jeongguk korkmuyordu zaten. Sadece kırılmış hissediyordu ve Jimin'e sahte bir gülümseme sunarken bile o kırıklar kıvrılan dudaklarına batıyordu.
Kapıyı birkaç kez tıklattıktan sonra kolu aşağı indirip içeri adımladı. Başı yerde, gözleri deltanınkilerden en uzaktaydı. Bu şekilde sözlerine yansıtamadığı dargınlığını delta anlar diye umuyordu.
"Beni çağırmışsınız" dedi ve pelerinin başlığını çıkarıp önünü açtı.
Taehyung kapıdan girerken kanlı canlı gördüğü omeganın varlığına şahitti ama beyni gerçekliğini reddetmeye devam ediyordu. Odasında, kocaman göbeğiyle dikilen yeşil gözlüsü müydü gerçekten?
Oturduğu sandalyeden kalktı, adımları omeganın tam karşısını buldu. Kendi kokusunun karıştığı çiçekli koku hemen dibindeydi şimdi, hem de yapay değildi. Tamamen gerçekti.
Elini inatla kendisine bakmayı reddeden omeganın çenesine yerleştirip hafif bir baskıyla başını kaldırmasını sağladı. Pürüzsüz teninin yumuşaklığı bile hâlâ aynıydı. Ama yüzüne ayrı bir güzellik inmişti, hamileliğinden kaynaklı bir güzellik miydi bu?
"Gitmiş olmalıydın." dedi fısıltıyla. Daha çok kendi kendine sayıklıyor gibiydi. Ama yüzüne çarpan nefeslerle dizleri çoktan titremeye başlamış omega buna kayıtsız kalamamıştı. "Yerimi doldurmanız için gitmeme gerek bile yokmuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unstoppable desires
أدب الهواة[taekook] Yüzyılın Deltası Kim Taehyung'un gözlerine bakmak vitası dışındakilere yasaktı. Çünkü o gözlere bir kere bakan ona aşık olmaktan kaçamazdı.