Günler sonra işinin başına dönen deltanın yüzünde adeta güller açıyordu. İfadesinden silip atamadığı mayhoş gülümsemenin sebebi sürekli aklında dolanan omegaydı. Sanki tüm bu günleri onunla geçirmemiş gibi şimdi de aklında, gündüz düşlerinde eşlik ediyordu ona.
"Seni böyle mutlu görmek güzel." dedi Seokjin birikmiş dosyaları incelemeye devam ederken. "Anlaşılan o omega sana gerçekten iyi geliyor. Daha önce yüzünü bu kadar canlı görmemiştim."
Taehyung sessiz kalmayı ve işine odaklanmayı seçti. Reddetmenin bir anlamı yoktu, yirmi yedi yıldır ilk defa yaşıyormuş gibi hissediyordu ve bunun tek nedeni güzeller güzeli bir omegaydı.
"Babandan haberin var mı, dönmüş mü?" diye sordu sayfayı çevirirken. Karşısındaki koltukta oturan alfa başını olumsuz anlamda salladı. "Henüz haber yok. Ortadan kaybolmayı seviyor, eminim yine bir anda çıkıp gelir."
Öz amcası kadar yakını olan adamın bu huyunu Taehyung da gayet iyi biliyordu. Yıllarca ortadan kaybolmuşluğu vardı. Seokjin nedenini sormayı ne zaman denese konuyu bir şekilde değiştirdiği için nereye gittiğini de öğrenemiyorlardı.
Kapı çalındığında odadaki sessiz çalışma ortamı bölündü, deltanın verdiği izinle Yoongi başı öne eğik içeri geldi.
"Efendim, istediğiniz alfaları toplantı odasına çağırdım." Bunu duyar duymaz delta çalışma masasından kalkmış, çıkışa doğru yönelmişti. O bu kadar aceleci davrandığı için Yoongi hemen ardından açmayı düşündüğü konuyu açamamış, sessizce deltanın peşine düşmüştü.
Taehyung artık köşkteki bu kovalamacanın bitmesini istiyordu. Ne kadar kişi sorgulamış olurlarsa olsunlar kesin kanıtlarla bir suçlu bulamıyorlardı. Jimin ve Yoongi günlerce, haftalarca sadece bu işin peşinde koşmasına rağmen onlar bile net bir şey söyleyemiyordu.
Kattaki toplantı odasının kapısını açarak içeri girdi. Karşısında vitanın dört sağ kolu vardı. Köşkte deltanın sağ kollarından sonra en dokunulmaz alfalar onlardı. Taehyung özellikle onları gösteren bir kanıt bulunabilmesini ummuştu çünkü kanıt olmadan bu alfaları suçlayamıyordu.
"Köşkte dönen olaylardan eminim haberiniz vardır." dedi buz gibi yüz ifadesiyle, masanın en başındaki sandalyeyi çekip otururken.
"Yüce Vita döndüğünde, yokluğunda yaşananları bilmek isteyecektir. Bu yüzden olanlardan diğer herkesten daha çok haberimiz var." Taehyung özellikle bunları söyleyen kadının lacivert tonlarındaki gözlerinin içine bakarak konuştu: "Çok şey bilmenizin sizi diğer herkesten daha çok şüpheli yaptığını ve ölüme bir adım daha yaklaştırdığını da biliyorsunuzdur o halde."
"Biz Yüce Vita için kendi hayatımızdan çoktan vazgeçtik. Ama eğer varmak istediğiniz sonuç, tüm bunların bizim başımızın altından çıkıp çıkmadığıysa size söyleyebileceğim tek şey; biz sadece Yüce Delta ve Yüce Vita'nın saadetini muhafaza etmek için varız. Tıpkı Yüce Delta'nın sadık alfaları gibi."
"Elbette öyle ama hatırlatmak isterim ki Yüce Vita şu an burada değil ve gelecek gibi de görünmüyor. Peki sizce bundan sonra sizi elimden kim alabilir?" dedi delta ukala laflara sinir olduğunu belli eden bir sertlikte.
"Bizi öldürmeniz hiçbir şeyi değiştirmeyecek Yüce Delta, yalnızca suçluyu bulmakta ne kadar başarısız olduğunuzu kanıtlayacaksınız." Kadının aksine diğer alfalar sessiz kalıyor, sadece dinliyordu ama onların da yüzünde aynı alaycı ve ciddiyet karışımı ifade vardı. "Ayrıca Yüce Vita'nın aramıza dönmeyeceğini söylüyorsunuz ama unuttuğunuz bir şey var, henüz aramızdan ayrılmadı ve vereceğiniz yanlış bir karar istemediğiniz şekilde sonuçlanabilir."
Kelimeleri sert, açık ve cesurdu. Sanki ne söylerse söylesin deltanın ona dokunmayacağının farkındaydı.
"Suçlunun kim olduğunu da biliyorsunuz o halde." Delta sakin kalmak ve kışkırtma oyunlarına gelmemek için direndi. Karşısındaki alfaların her şeyi bildiğinin ve sakladığının başından beri farkındaydı.
"Bunları kimin yaptığını biliyoruz, suçlu ise sizsiniz. Her şey sizin kararlarınızın sonucunda gerçekleşti."
"Yoongi!" Deltanın güçlü seslenişi doldurdu birden salonu. Karşısındaki yıkılmaz duruşlu alfalar bile bir anlığına titremişti. "Bu dört alfanın ikinci bir emrime kadar mahzene kapatılmasını emrediyorum."
Kadın itiraz etmek için ayaklanacaktı ki ensesinden güçlü bir baskıyla öncekinden daha sert bir şekilde yerine oturtuldu, başını eğmek zorunda bırakıldı. "Yüce Vita'ya hizmet ediyor olabilirsin ama Yüce Delta'ya saygısızlık etmeyi aklından bile geçirme." dedi teni ölüm kadar beyaz olan alfa, kısık sesle.
"Sizi öldürmemin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği konusunda haklısın belki de, evet. Ama bu ağzınızdan laf almak için size işkence etmeyeceğim anlamına da gelmiyor. Yüce Vita uyandığında nasıl olsa sizi o delikten çıkaracaktır, tabi uyanırsa." Deltanın ne ima ettiği açıktı, ölene kadar o pis yerden çıkamayacaklardı. Bu belki gözlerini korkutabilirdi ama hiçbiri umursamış gibi görünmüyordu. Vitaya ve onun geri dönme ihtimaline körü körüne bağlıydılar. İşkencelerin sonu ölüme de gitse hiçbirinin konuşmaya niyeti yoktu.
❖
Oturduğu yerden ellerindeki kana baktı omega. Saniyeler önce gözünün önünde gerçekleşenlere inanamıyordu, inanmak istemiyordu. Başını kaldırıp birkaç santim ötesindeki manzarayı görebilecek cesareti yoktu. Yeşil ormanlarında yağmur yağmaya başladı birden. Nefes bile alamadan, sessiz sessiz ağlayabildi sadece. Adını seslenmek, onu uyandırmak istedi ama başaramadı. Konuşamıyordu, tüm vücudu kilitlenmişti ve izliyordu. Öylece izliyordu parmak boğumlarının şeklini almış kırmızı, yoğun sıvıyı. Bir yandan da neden hâlâ yaşadığını düşünüyordu. Neden kendisi de ölmemişti? Neden yalnızca bu yüce kurt için atan kalbi şimdi durmuyordu?
Cevabı basitti. Aşık olduğu bu adam onun değil, bir başkasının eşiydi. Göz bebekleri yukarı doğru kaydı, beyaz saçları sert bir rüzgar esiyormuşçasına dalgalanan karanlık yüzlü katile baktı, deltanın gerçek eşine. Deltanın göğsüne hançer saplanmış cansız bedeni öylece yerde yatıyordu. Bir yanında vita vardı, diğer yanında omegası. Omega onun için ölmeye hazırdı, ama vita onu öldürmeyi seçmişti. Kanlı ellerini yumruk yaptı Jeongguk. İntikamını deltadan değil de ondan almıştı, o hançer kendi göğsüne saplansa bu kadar yanmazdı canı. İlk defa bir duygunun fiziksel olarak bu kadar acıtabildiğini hissediyordu. Tahmin ettiğinden çok daha gerçek, çok daha yoğundu.
"Taehyung..." Kelimesi döküldü konuşabildiği anda dudaklarından. Altın saplı hançere dokunmaya cesaret edemedi, hemen yanına koydu elini. Onu ısıtan bu ten, bu vücut şimdi buz gibiydi. "Taehyung gitme! Beni bırakıp nereye gidiyorsun?" Bağırarak ağlamaya başladı birden. Elinin altındaki kanlı kumaş parçasını parmaklarının arasında sıkarak kendine tutanak yaptı ve alnını deltanın karnına yaslayarak göz yaşlarını saklamayı denedi.
"Taehyung!"
"Taehyung!" Nefes nefese doğruldu yattığı yerden. Önce gözleri tanıdık simayı aradı, sonra nerede olduğunu kavramaya çalıştı. Dağılmış çarşafın ortasında, deltanın yatağında oturduğunu fark ettiğinde ise ancak anlayabildi tüm bunların bir kabus olduğunu. O kadar gerçekçi hissetirmişti ki göz yaşları gerçekte de akmıştı. Kalbindeki acı bile yerini koruyordu. Aşkın hiçbir zaman mutlu etmeyeceğini, aksine acı vereceğini başından beri bildiği için de daha çok yanıyordu canı. Yanılmış olmayı dilerdi. Çünkü son birkaç günde tersine inanmanın eşiğine gelmişti. Mutlu olmuştu, ama göründüğü üzere kısa sürmüştü. Bir gerçek, rüyalar vasıtasıyla çok güzel hatırlatmıştı kendisini. Burada, bu köşkte bir yerlerde nefes almaya devam eden vitanın varlığı, Jeongguk için olabilecek en korkunç gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unstoppable desires
Fanfic[taekook] Yüzyılın Deltası Kim Taehyung'un gözlerine bakmak vitası dışındakilere yasaktı. Çünkü o gözlere bir kere bakan ona aşık olmaktan kaçamazdı.