𝙲𝙷𝙰𝙿𝚃𝙴𝚁 22

1.4K 134 7
                                    

Jeongguk öylece uzanırken saat neredeyse on olmuştu. Henüz getirilen kahvaltıya bile dokunmamıştı; uyanır uyanmaz gelen sabah bulantıları yüzünden kendisini banyoya kapamış ve uzun süre kusmuştu. Karnı aç olduğu için boğazını acıtan mide öz suyu nedeniyle şimdi de iştahının kapandığını hissediyordu. Üstelik vücudunun her yeri hamileliğe alışamadığı için ağrıyordu.

Hamile olduğunu biliyordu omega, kızgınlığını yaşaması gerektiği zaman yaşamamıştı, iki hafta geçmişti hatta. Bedenindeki değişimler de bebeğin varlığına işaretti. Geçen hafta emin olamayıp yaşadığı stresin kızgınlığını geciktirme ihtimalini göz önünde bulundursa da artık emindi. Küçük mucizesi onu kurtarmaya gelmişti.

Kahvaltılık dolu tepsiyi almak için gelen betayı fark ettiğinde "Dokunma, kalsın." dedi. Her ne kadar soğumuş olsalar da bir sonraki öğüne kadar aç duramazdı. Bebeğini düşünüp daha dikkatli olmalı, daha düzgün beslenmeliydi artık.

Beta her ne kadar görmediğini sanarak göz devirse de Jeongguk gördü, sadece sesini çıkarmadı. Çok yakındı, herkes öğrenecekti burada sözü geçenin kim olduğunu.

Gitmeye yeltenen beta kapının arkasında alfa Namjoon'u gördüğünde afallasa da hemen toparlayıp selam verdi.

İçeri girmeden önce "Omega müsait mi?" diye sorma ihtiyacı hissetmişti Namjoon. Beta onu "Uzanıyordu, sanırım biraz rahatsız." diyerek cevapladı.

Kapıda birilerinin konuştuğunu fark eden Jeongguk uzandığı yerde oturur pozisyona geçti ve "Kim o?" diye sordu. Uzun süredir beta dışında girip çıkan yoktu bu daireye. Varlığını unuttuklarını düşünmeye başlamıştı. Hoş, işine gelirdi öyle olması. Şimdiki gibi yaşamaya devam ederdi, kimse ona dokunmazdı. Tek sorunu bu odada tüm gün boş boş oturmaktan fazla sıkılmasıydı. Bir uğraş edinmesi ya da dışarı çıkması gerekiyordu.

"Eşyalarını topla omega, diğerlerinin yanına dönüyorsun." Kapısında beliren tanıdık alfanın söyledikleri dehşete düşmesine neden olurken hiddetle ayağa kalktı ve karşı çıktı. "Olmaz!"

"Zorluk çıkarma, bu senin iyiliğin için."

"İyiliğim için falan değil, oraya bir daha dönmeyeceğim."

Namjoon sabırlı kalabilmek için derin bir nefes aldı ve "Geçici süreliğine zaten, sonra sana ev bulacağız." dedi. Fakat bu omegayı biraz olsun rahatlatmamıştı.

Kaşları çatılırken Namjoon'un en başından beri korktuğu o şeyi dile getirdi: "Hiçbir yere gitmeyeceğim. Burada kalmak en büyük hakkım, ben deltanın çocuğunu taşıyorum."

Jimin, Namjoon'dan aldığı haberle elinin ayağına dolaştığını hissetmişti. En başında alfa onu bu konuda uyarmıştı ama o kulak asmamıştı. Dinlemeliydi, omegaya izin vermemeliydi. Başlarına ne geldiyse o gece yüzünden geliyordu. Duygularına yenik düşmüştü de ne olmuştu? Bir hiçle kalmıştı ortada.

Bu endişesini sürüye yansıtmamak için dışarıdan sakin görünmeye çalışarak hekim betalardan biriyle ağzını kapalı tutması konusunda anlaşma yaptı ve omeganın doğru söyleyip söylemediğini öğrenmek için yanına gitti. Yalan olmasını ummaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Ama yalan olsa onun bu kadar kendinden emin konuşacağını düşünmüyordu, başta her ne kadar ona dokunmalarına izin vermese de. Bebeğini düşüreceklerini sanmış, sadece muayene edileceğine zor ikna olmuştu. Üstelik Jimin omeganın üzerinde hâlâ deltanın kokusunu taşıdığını fark etmişti. Belirtiler doğru söylediğine işaretti.

Jeongguk uzandığı yatakta, belinden aşağı örttükleri örtünün altındaki beta tarafından muayene edilirken fazlasıyla gerilmişti. Jimin kollarını göğsünde bağlamış olumsuz bir sonuç beklediğini belli eden ifadesiyle karşısında dikiliyordu. Üçü dışında odada kimse yoktu, Namjoon mahremiyete saygı duyduğu için iki omegayı baş başa bırakmıştı.

İçindeki, rahmini yoklayan yabancı parmaklar midesinin bulanmasına neden olacak kadar rahatsız ediyordu omegayı. Deltası dışında ona kimse dokunmasın istiyordu. Yine de buna mecbur olduğunu kendine hatırlatıp derin derin nefes almaya ve sakin olmaya çalıştı. Bu işkencenin bir an önce bitmesini diledi.

Sonunda hekim beta örtünün altından çıktığında Jimin kollarını çözüp onlara doğru iki adım attı ve "Hamile miymiş?" diye sordu. Beta başını sallayarak onayladı.

"Tamam sen çıkabilirsin. Unutma, kimseye bir şey anlatmayacaksın." Beta tehdit dolu bakışlara mecburen boyun eğdi. Yanlış bir hareketinde canından olmaktan korkuyordu.

Hekim daireden ayrılırken Jeongguk da örtünün altından hızlıca pantolonunu giymiş, gözlerini Yüce Omega'dan itinayla kaçırmıştı. Hekimin çıktığını görür görmez Namjoon da içeri girdi ve mimikleriyle sonucu sordu Jimin'e. Cevabı ise Jimin'in sessiz iç çekişinden anladı.

"Önümüzdeki aylarda bu odadan dışarıya adım atmayacaksın. Yemeğin aynı şekilde getirilecek ve ihtiyaçların karşılanacak ama tek bir kişinin gözüne göründüğünü duymayayım. Sana ne olacağına delta geldiğinde kendisi karar verecek."

Kafesteki bir kuş gibi hayat sürmekten şimdiden bunalmış olan Jeongguk itiraz etmeye niyetlenmişti fakat Jimin'in gözlerindeki itiraz kabul etmediğini anlatan bakış susması için yeterli olmuştu. İyiliği için onunla iyi geçinmesi gerektiğine karar verdi. Delta'nın gelmesini bekleyecekti, emindi ki o geldiğinde her şey daha kolay olacaktı.

Kasabadan çıkmaları tahmininden de uzun sürmüştü. Neredeyse akşam olurken alfasının ölümü yüzünden bayılan omega da ayılmış, ilk birkaç dakika olanları kavramaya çalışmıştı. Ardından deltaya sayısız kez teşekkür etti, o adamı öldürdüğü ve mührü bozduğu için. Bu mührü bozmaya kendisinin gücü yetmemişti, en başta karşı bile çıkamamıştı. Fikrini sormadan vermişti ailesi onu bu lidere. Hikayesini kendisini ilgiyle dinleyen deltaya anlattığında biraz olsun rahatladığını hissetti. Fakat "Seni ailenin yanına geri götüreceğiz, merak etme." sözlerini duymak ona hiç iyi gelmedi. Korkuyla gözleri büyürken karşı çıktı: "Hayır, beni onların yanına göndermeyin, yalvarırım. İstemezler artık beni, yapabilirlerse de tekrar satarlar."

Taehyung onu güzel sözlerle kandırabilmeyi, "Onlar senin ailen, seni seviyorlardır." gibi şeyler söylemeyi çok isterdi fakat gerçekleri göremeyecek kadar kör değildi. Omegalar bu yobaz kasabalarda büyük acılar çekiyorlardı. Taehyung yıllardır bu düşünce yapısını değiştirmeye çalışsa da cahiller anlamamış, belki de anlamak istememişlerdi. İşlerine gelmiyordu çünkü. Bu yüzden aptala yatıyorlardı.

"Peki benimle gelmek ister misin o zaman? Geri döndüğümüzde, köşkümüzdeki omegalarla birlikte kalır ve kendine istediğin gibi bir yuva bulana kadar bizim çatımızın altında barınırsın." Omega boş bulunup saniyelik deltanın gözlerine baktığında korkuyla başka tarafa çevirdi başını. Herkes gibi o da ilk bu konuda uyarılmıştı, deltanın gözlerine bakmak yasaktı. Fakat neden? Saniyelik de olsa gördüğü o güzel gözler bakılmayı ve hayranlık duyulmayı hak ediyordu, neden bu güzelliği yasaklamışlardı onlara?

Yasağı çiğnediği için korktuğunu bahane ederek çarpan kalbini görmezden geldi ve "Onur duyarım deltam." dedi kısık sesle. Taehyung destek olmak için elini omzuna koyduğunda omeganın ne kadar heyecanlandığını bilseydi, ona bu kadar samimi davranmazdı çünkü yağmurdan kaçıp gelmişti buraya, doluyo tutulmaya niyetli değildi.

"Bebeğe sahip çıkmayı kabul eden bir aile bulduk efendim. Alfa kızları da sizinle görüşmek istiyor." Delta sonunda buradaki işlerini tamamlamanın rahatlığıyla Hoseok'a ve yanındaki alfaya döndü.

"Konu nedir?" Alfa kadın kendisini tanıtmak için dizinin üzerine çöküp eğildi ve tüm saygısını sundu deltaya. "Adım Seohyun efendim, eğer izniniz olursa size hizmet etmek istiyorum. Artık beni bu kasabada tutan hiçbir şey kalmadı, sizin ve sürümüz için savaşmama izin verin lütfen."

Taehyung'un düşünüp karar vermesi uzun sürmemişti. Çoğu sürüden bir temsilci, köşkte iş vereceği bir alfa seçiyordu zaten. Ona sadakatini sunan bu alfayı da geri çevirecek değildi.

"Pekala Seohyun, yanına alacaklarını al. Hemen, şu an yola çıkıyoruz."

unstoppable desiresHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin