𝙲𝙷𝙰𝙿𝚃𝙴𝚁 4

2.1K 170 2
                                    

"Üzülerek söylüyorum ki bebeğinizi kaybetmişsiniz efendim. Buraya geldiğinde çoktan ölmüş ve vitamızı zehirlemiş. Karnını kesip ölü bebeği çıkardık fakat Yüce Vita'nın toparlanması biraz zaman alacağa benziyor."

Taehyung, yüzyılın deltasıydı. Özeldi, seçilmiş olandı. Tek eliyle koca bir ağacı devirebiliyordu ama işittiklerinden sonra öyle aciz hissetmişti ki kendinden nefret etmişti. Bebeğini ve eşini aynı anda kaybetmenin eşiğinden dönmüştü. Jisun'u iyileştirmek için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Oysa kendisi ölümcül yaralarla eve döndüğünde Jisun'un onu iyileştirmesi birkaç dakikasını alıyordu.

Duruşunu hekim betanın karşısında bozmamak için tok sesiyle onu uyardı: "Başından ayrılmayın, iyileşmesi adına ne gerekiyorsa yapın. Vita bizim geleceğimiz, her şeyimiz. Sadece benim için değil, bu dünya için de."

"Merak etmeyin efendim, şifa yerin yedi kat altında da olsa bulup vitamızı iyileştireceğiz." dedi beta korkuyla. Durumunun çok ağır olduğu ve kendilerini her şeye hazırlamaları gerektiğini söylemeye cesareti yetmemişti. Delta, boynunu tek hamlede koparıp atardı. Eşine karşı her kurt hassas olurdu ama söz konusu delta ve vitaysa iş daha da ciddileşiyordu.

"Bebek için cenaze düzenleyecek miyiz?" Delta, yanındaki alfaya döndü. Arkadaşı destek olmak amacıyla elini omzuna koymuş, onu üzmek istemese de sormak zorunda kalmıştı.

"Jisun iyileşene kadar ölümle ilgili bir şey duymak istemiyorum." dedi delta öfkeyle omzunu kurtarıp yanlarından ayrılırken. Sinirini karşısındakilerden çıkarsa da biliyordu ki, en büyük kızgınlığı kendisineydi.

"Omega. Omega uyan." Jeongguk birkaç saatliğine kıvrıldığı sallanan zeminde araladı gözlerini. Omzundaki el onu sarsıyor, tekrar tekrar seslenerek uyandırmaya çalışıyordu.

Birkaç gündür beraber yolculuk yaptıkları halde adını bilmediği balık etli beta "Incheon'a geldik, geçmeden önce bir yerde inmen ve geri kalan yolu yürümen gerek." dediğinde tamamen ayılmış, uzandığı yerden doğrulmuştu.

Kulakları deldirdiğinden beri yanıyor, üzerine yattığı zaman zonklamaya başlıyordu. Bu yüzden başını koluna yaslayarak yüzüstü yatmış, yanağında kumaş izinin çıkmasına neden olmuştu. Uyku sersemliğiyle etrafına bakındı. Kendisi dışında herkes uyanıktı ama hava kararmıştı.

"Al bunları." Kulağını delen kadının eline tutuşturduğu büyükçe çantaya şaşkınlıkla bakarken "Bu ne?" diye sordu. Diğer üç beta onları umursamıyormuş gibi kendi işiyle ilgileniyordu.

"Hoşuna gideceğini düşündüğüm birkaç küçük hediye ve eğer gideceğin yere varman uzun sürerse diye yiyecek bir şeyler."

Jeongguk hediyelerin ne olduğunu merak ettiği için biraz heyecanlanmıştı ama orada açıp bakmak yerine arabadan inene kadar bekletti. Samimi olmasalar da kendisine yardımları dokunduğu için minnet duyduğu dört betaya teşekkürlerini sunup veda etti.

Araba ağaçlık bir alanın yakınında yavaşlamış, kervan uzaklaşsa da o inene kadar beklemişti. İhtiyaç molaları dışında sonunda toprak zemine bastığında yolculuğun onu çok yorduğunu fark etmişti. Sızlayan bacaklarını görmezden gelip betalara el salladı. Ardından karanlık olduğu için ağaçların arasından gitmeye korkup yol kenarından ilerlemeye başladı.

Kâğıtta gideceği sürünün batı sürüsü olduğunu yazmıştı ablası. Sorarak bulmaktan başka şansı yoktu, bu yüzden bir köy, bir kasaba ya da insan olan herhangi bir yer bulana kadar yürümek zorundaydı. En azından arabada biraz uyuduğu için şanslıydı.

unstoppable desiresHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin