"Elini ver ve gözlerini kapat." Kendisine uzatılan avuca sağ elini bıraktı ve kadının dediği gibi gözlerini kapattı. Kâhin kadın diğer elini de omeganınkinin üstüne koyduğunda aldığı enerjiye yoğunlaşmış, gözleri sarı rengini alacak kadar parlarken gördükleri hakkında konuşmaya başlamıştı.
"Büyük, ihtişamlı bir kurt görüyorum. Bu kurt çok özel bir kurt, ilk görüşte âşık olacaksın ona. Tek ve gerçek aşkın olacak. Ama önünüzde de büyük bir engel var. Senin gerçek aşkınla kavuşmak için elini çabuk tutman gerek. Karşına çıkacak fırsatı doğru değerlendir." Bir süre sessiz kaldı, ardından devam etti: "Bir meyve görüyorum, bir elma. Bu elma yasak elmaya benziyor. İşlediğiniz günahı ve aşkından doğacak çocuğunu temsil ediyor. O çocuk senin hayatını kurtaracak."
Jeongguk'un kaşları çatıldı. Hiçbir zaman mühürlenmeyi, çocuk yapmayı düşünmemişti kızgınlık geçirdiği anlar dışında. Onu bu kararından vazgeçiren alfa kim merak ediyordu.
"Bir yılan var, gölgen gibi peşinde dolaşıyor. Sen farkında olmadan biri kuyunu kazacak. Her an tetikte olmalısın. Büyük güç, büyük sorumluluk getirecek." Kadının kapalı konuşması aklını karıştırdı. Görüyorsa neden açık açık başına neler geleceğini söylemiyordu?
"Çabalamaktan vazgeçme, istediğini alacaksın. Sana düşman olan kim varsa ayaklarına kapanıp af dileyecek. Ama bu savaşta yalnızsın. Kimseye güvenme, âşık olduğun kişiye bile. Gün gelecek, iki lafının onda değeri olmayacak. Ama eğer bu gerçekleşmeden bana olan borcunu ödersen seni peşindeki yılandan ve zehirli dilinden kurtaracağım..."
Omega ormanın ortasındaki bir ağacın altında, yaprakların arasından sızıp gözüne gelen gün ışığıyla uyandığında önceki geceye dair ne varsa hepsinin bir rüya olduğu düşüncesine daha çok bağlanmıştı. Karnı açtı, susamıştı, nerede olduğunu bilmiyordu. Günlerdir banyo yapmadığı için tüm vücudunda böcekler geziyormuş gibi hissediyordu.
Aklına betanın verdiği bez çanta geldiğinde etrafına bakındı. Çantası hemen ayaklarının dibinde duruyordu. Başına ağrı girdi. Buraya nasıl geldiği, bu hale nasıl girdiğini merak ediyordu. Ama aç karnını doyurmak o an daha öncelikli geldiği için sorgulamayı sonraya ertelemiş, çantanın içinden betanın ona bıraktığı yemeği aramıştı.
Mendile sarılmış ekmek en üstteydi. Hemen yanında iki tane elma vardı. Mendili açıp kurumaya yüz tutmuş ekmekten ısırık alırken elmaları da çıkartmış, alttaki kırmızı kumaşla karşı karşıya gelmişti.
Bunun betanın hediyesi olduğunu düşünerek elindekileri hemen yanına bıraktı ve heyecanla çantayı tamamen aralayıp kumaş sandığı saten, tül karışımı sabahlığı çıkarttı. Oldukça cüretkâr görünen sabahlık yanaklarının kızarmasına neden olmuştu. Utançla, hızlı hızlı katlayıp kucağına bıraktı ve çantadaki diğer eşyaları inceledi. Kırmızı bir ruj, bordoya yakın bir oje ve bir parfüm şişesi.
Betaların olduğu arabada sandık sandık kozmetik malzemesi ve giysi taşındığını biliyordu. Bunlardan birkaç tane hediye etmeleri çok hoştu, ki Jeongguk bunun onlara verdiği saçtan iyi para kazanacakları için bir karşılık olduğunu düşünüyordu, ama neden hepsinin en göze batan kırmızı renk olduğuna anlam verememişti. Kendisine en çok bu rengin mi yakışacağını düşünmüşlerdi? Belki. Kafa yormayı boş verip parfümün kapağını açtı ve kokladı. Koku burnuna dolar dolmaz ciğerleri gıdıklanmıştı adeta. Elini boynuna dolayıp istemsizce kokunun gezindiği yerlere sürttü ve göğsünde dolaştırdı. Koku tam olarak bir şeye benzemiyordu ama kasıklarında ufak bir sızı hissetmişti.
Ne işe yaradığını az çok tahmin ettiği parfümün kapağını hızla kapattı ve kucağında ne varsa toplayıp tekrar çantaya tıkmaya yeltendi. Sonra onu fark etti, çantanın dibindeki küçük şişeyi.
Şişeyi eline aldı ve büyüyen göz bebekleriyle inceledi. Bu, dün gecenin bir rüya olmadığının kanıtıydı.
Kâhin kadın kaderini ona bir bir anlattıktan sonra bu şişeyi vermiş, doğurganlığını artıracağını söylemişti bu saydam sıvının. İhtiyacı olacağını, doğru zamanda kullanması gerektiğini de eklemişti. Küçüktü, tek yudumluktu. Zehir şişesine benziyordu ama Jeongguk kokladığı sıvının zehir gibi kokmadığını hatırlıyordu.
Kafası karışmış bir şekilde orada otururken yaşadıkları rüya değilse kadının ona gideceği yeri de tarif ettiği aklına geldi. Çantadan çıkardığı ne varsa geri tıkıp ekmeğini eline alarak ayağa kalktı. Artık gideceği yer neresiyse varmak istiyordu. Bir geceyi daha güvenli bir çatı olmadan geçiremezdi.
Karnını doyurmasa da onu bir süreliğine aç hissettirmeyecek ekmeği bitirdiğinde yürüdüğü yolun sonundaki göl çekmişti dikkatini. Hızlı adımlarla gölün yanına gidip çantasını kenara bıraktı ve dizlerinin üzerine çöktüğü gibi avuçlarına su doldurup içmeye başladı. Serin su kuruyan boğazına ilaç gibi gelmişti.
Nefes nefese kalmayı umursamadan, içine düşecek gibi eğildiği gölden midesini şişirecek kadar içtikten sonra yüzünü de yıkadı ve doğrulup bir süre daha gölle bakıştı. Tüm bedenini temizlemek istiyordu. Fakat biliyordu ki temizlendikten sonra giyebileceği temiz kıyafetleri yoktu. Kıyafetlerini yıkayıp kurumasını beklemek ona fazla vakit kaybettirirdi.
Başka çaresi olmadığını anladığında gideceği yere bir an önce varıp öyle temizlenme kararı almış, tekrar yola düşmüştü.
❖
Vitanın durumu köşkteki düşük mertebeli kişilerden özenle saklansa da deltanın sadık adamları arasında kısa sürede gündem konusu haline gelmişti. Hepsi olasılıkları değerlendiriyor, gelecek hamlelerini planlıyordu. Sürüyü büyütme hareketlerine devam edip etmeyecekleri en çok merak edilenler arasındaydı çünkü delta büyük bir hüznün içindeydi ve alfaları bir araya getirip net bir şey söylememişti henüz. Sınırın dışında ondan haber bekleyen alfaların mektuplarına bile dönmüyordu. Bu yüzden ortalık hiç olmadığı kadar durgundu.
Bahçede tam da bu konu hakkında Hoseok'la tartışan Yoongi'nin ise dikkatini asıl olaya verdiği pek söylenemezdi. Bakışları sürekli terasından kasabanın manzarasını izleyen sarışın omegaya kayıyor, kendisine döneceğini hisseder hissetmez ise gözlerini kaçırıp alfayı dinler gibi yapıyordu. Hiç huyu değildi birine gözlerini değdirmekten korkmak. Ama bu omega aklını allak bullak etmesinin yanında bir de deltanın kardeşiydi, kendisinden yüksek rütbedeydi kısaca. Onunla bir şansı olamazdı. Zaten belki de bu sebepten gözlerini ondan alamıyordu ya, yasaklar hep daha çekici gelirdi.
İşin daha karmaşık yanı, alfa farkında olmasa da omega da bu ilgiye boş değildi. Üzerindeki gözleri hissedebiliyordu ve bu hoşuna gidiyordu. Köşkün arkasında kalan koruda yürüyüş yapmaya çıktığı gün sakarlığı yüzünden yaralanması sonucu tanışmışlardı, daha önce görmediği alfa ona yardım etmiş ve köşkteki alfalar arasına yeni katıldığından bahsetmişti. Öncesinde tam da ayaklarının altında gibi görünen bu kasabanın sıradan bir sakiniyken şimdi sanki sırf birleşsinler diye kader rüzgarı onu buraya sürüklemişti. Jimin aşka ve kadere inanırdı ve kaderin her zaman mutlu yazılmayacağını bilirdi. Onların önünde engeller vardı. İsteseler de birlikte olamazlardı şu an. Eğer abisi bu kedi gözlü alfayla flörtleştiğini duyarsa onu sınır dışı ederdi. Bu yüzden korkuyor, kapılarını tamamen açamıyordu ona.
Yoongi omeganın yine kolunu korkuluğa yasladığı avucuna çenesini koymuş şekilde düşüncelere daldığını fark ettiğinde iç çekti. Hoseok kendisine ne anlatıyordu hiç bilmiyordu. Alfa başka bir yöne baktığı her an o da rapunzeli andıran uzun, sarı saçları omzundan dökülen omegasını izliyordu. Deltanın sadık alfası olmak verdiği en iyi kararlardan biriydi. Jimin'den uzakta geçirdiği her dakika, gözleri buluştuğu an anlamıştı ki, koca bir boşluktan ibaretti. Korudaki karşılaşmalarından sonra iki kelime edememişlerdi belki ama onu görmek bile gününü güzelleştirir olmuştu.
Gittiği yere kadar omeganın uzaktan aşığı olmaktan şikayetçi değildi, bu aşkın getireceği tüm acıyı da kabul etmişti üstelik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unstoppable desires
Fanfiction[taekook] Yüzyılın Deltası Kim Taehyung'un gözlerine bakmak vitası dışındakilere yasaktı. Çünkü o gözlere bir kere bakan ona aşık olmaktan kaçamazdı.