Kırmızı Bileklik-8 📿

399 41 45
                                    


Uzun bir bölüm..

Doya doya okuyun, bol bol yorum yapın..

*

*

*

1 Hafta Sonra.

Zaman, dengesizdi.

Bir hızlı akar bir yavaş ilerledi ama hep bir şekilde geçerdi.

Ama bu son bir hafta hiç geçmemişti. Benim için zaman durmuş, akmak bilmemişti.

Azer ile çıktığımız öğle yemeğinin bir felaketi getireceğini nereden bilebilirdim ki? Bilemezdim.

Bilememiştim.

Öğlem yemeğimiz çok güzel geçmişti. Azerle çok güzel sohbet etmiş, iyi vakit geçirmiştik. Selen'in bir gece öncesinde  telefonumdan yaptığını da öğrenmiştim.

Tabi bu Azer sayesinde olmuştu.

Selen, bana gösterdiği fotoğrafı WhatsApp profilim yapmıştı.

İlk öğrendiğim an Azer'in karşısında çok utanmıştım. Özür dileyip haberimin olmadığını söylemiştim. Ki o bunu sorun etmemişti. Aksine ben profili kaldıracakken, "Dursun ya kaldırma. Güzel çıkmışız. Yani istersen kaldır tabi ama.." demişti.

Bende olayı fazla üstelemeyip peki demiştim. Tabi bu durumun Ufuk ve hastane personeleri tarafı vardı.

Ufuk'un abilik damarlarını zar zor indirmiş, tepkisinin saçma olduğunu keza Azer ile bir ilişki durumumuzun olmasının benim kararım olduğunu söylemiştim. Şuan böyle bir şeyin olmadığını da eklemiştim.

Biraz surat yapmış ama sonra ses çıkartmamıştı.

Hastanedekiler koridor kenarlarında fısıldaşmalarını sürdürürken denk geldiğim bir kaç hemşireyi azarlamıştım.

Azer ile beni konuşmak onlara değil kimseye kalmamıştı.

Zaten o azarlamadan sonra kimse de kolay kolay cesaret edememişti konuşmaya.

Herkesin hayatı kendineydi, ne olur nasıl olmaz kişi kendi karar vermeliydi.

Öğlen yemeğimizden sadece üç gün sonra Azer vurulmuştu.

Yemekten sonraki üç gün boyunca benim ameliyatlarım onunda işlerinden dolayı pek denk gelmemiştik.

Onu en son hastaneden çıkarken görmüştüm, akşam üzeriydi. Zaten o son görüşümde tepetaklak olmuştu dünyam.

Azer arabasına binemeden hastanenin önünden geçen tek aracın camından çıkan bir adam Azer'e üç el ateş etmişti.

O üç kurşun Azer'in bedenine isabet etmiş, dağ gibi adam yere kanlar içinde yığılmıştı.

Onun o halinden sonra nasıl yanına koştum, nasıl apartopar acile aldık hatırlamıyordum. Tek hatırladığım gözyaşları içinde yarasına müdahale etmek ve kendimi sakinleştirmeye çalışmaktı.

Ama bunu Azer ellerimin altında kanlar içinde kapalı gözleri ve kan kaybından giderek solan teniyle yatarken olmuyordu. Tek istediğim onu bir an önce kurtarmaktı.

Durumunu elimizden geldiğince acil müdahale ile iyi hale getirken ameliyathaneye aldık Azer'i. Ben hızla hazırlanıyor, bir yandan da kafamı toplamaya çalışıyordum.

Kurşunlardan biri kalbine çok yakın bir bölgedeydi, diğer ikisi akciğerlere saplanmıştı. En tehlikeli olanı kalbine yakın olandı.

Üzerimi giyinip ameliyathanenin ön kapısına geçerken Yılmaz koridorun başında koşarak bu tarafa geliyordu. "Karaca, abim! Abim nasıl? Vurulmuş dediler." Endişe ile benimle konuşurken derin bir nefes aldım.

Hayal'i.. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin