Selamlar..
Az önce iki senedir okuduğum bir kitabın final bölümünü ağlaya ağlaya okudum.
Güzel bir finaldi belki ama kitaptaki karakterin sevdiği adam ölüyordu. Evli ve mutlulardı.
Bir oğlan bebek beklerken bir de oğlan bir çocuk evlat edinmişlerdi.Hayatları mutlu ilerlerken adam kalp hastasıydı ve bunu sevdiği kadından saklıyordu.
Tanıştıktan sonra sadece iki sene beraber vakit geçirdiler.Bir ömre bedel koca iki sene.
İşin özü, önce adam gitti, sonra karnındaki çocukları. Babasının peşine üç gün sonra o da melek oldu.
O kadar ağladım o kadar ağladım ki hiç böyle bir son beklemiyordum. Kadın ayakları üzerinde durmuştu, başarmıştı bunun için çok mutluyum ama sevdiği adam olmadan geçirdi koca bir ömrünü. Yanında sadece evlat edindikleri oğullarıyla beraber.
Ama kitap o kadar çok şey öğretti ki bana. Ne kadar yazsam az kalır.
Bende ani bir karar ile bu seriye final yazmaya karar verdim. O kadar beklediniz nasip bu güneymiş.
Kitaptan geriye bende kalan şey ise ne olursa olsun yaşamaktı.Ama mutlu yaşamak. Yaşadığını hissederek yaşamaktı. Para, mal , mülk, kariyer.. Bunlar hayatın devamı için gerekliydi evet ama ruhun yaşayabilmesi için gereken tek şey mutluluk ve sevgidir.
Eğer hayat size kocaman bir ömürde yirmi dakikalık bir mutluluk ve bambaşka herhangi bir şey ile ilgili bir yol ayrımına getirirse her ne olursa olsun yirmi dakikalık mutluluğu seçin.
Mutluluğunuzun peşinden koşmaktan asla vazgeçmeyin.
Hem ne diyor Ezgin Kılıç,
''Nerede olsa tanırım hüznü bana mutluluktan bahset.''
İyi okumlar..
**
**
**
4 yıl sonra..Azer Kurtuluş...
Ben bundan dört yıl öncesine kadar yaşamayı bilmeyen bir adamdım. Yaşamak hakkında tek bildiğim nefes almak ve sevdiklerimi koruyarak bir ömür geçirmekti.
Zaman ne kadar geçmiş, bana bahşedilen ömürden elimde avucumda ne kadar kalmış hiç umurum dahilinde değildim.
Bir gün öleceğimi hatta belki de sevdiklerimden daha erken öleceğimin bilinci ile yaşıyordum.
Annemden önce bile.Her evlat annesi ondan önce ölecek bilinciyle yaşarken ben annemden önce öleceğim bilinci ile yaşıyordum.
Bir küçük çocuk için bu durumun ne kadar garip ve belki de ürkütücü olduğunu hayatın telaşesi içinde görmemiştim ben. Kendimi bir çocuk olarak da görmemiştim gerçi.Tüm yaşamımın tekdüzeliğinde hayatın bana bir hediye olarak gönderdiği bir melek iyileştirmişti beni.
Hayal kırıklıklarımı, acılarımı, kendime tüm acıları reva görüp mutlulukları göremeyişimi..
Hepsini o iyileştirmişti.Üstelik o melek, düşmanım dediğim bir ailenin gölgesinde büyümüştü. Yok sayılmış, hor görülmüş, yalnız kalmış, suçlanmış, sevmiş ama sevilmemiş.
Hatta o kadar sevmemişler ki onu kalbi taşıyamamış artık bu yükü. Yetememiş ona.
İşte ben o sevilmeyen kadını çok sevdim. O kadar çok sevdim ki, onu yaşatmak için kendi nefesimden bir an bile şüphe etmeden vazgeçecek kendi kalbimi ona kendi ellerimle vermekten gocunmayacak kadar çok sevdim.