Titriyordu. O sudan çıktığı sadece dakikalar olmuştu ve soğuktan titriyordu. Karşısındaki kadın ona küstahça bakıyordu.
"Sakın o ıslak kıyafetlerle evde gezme." Dedi ve bodrumdan çıktı. Yoongi onu dinlemeyecekti. Tabi ki dinlemeyecekti. Bir kaç adım attığında kapı tekrar açıldı ve yaşlı kadın içeri girdi. Elinde temiz kıyafetler vardı.
"Sana getirdim. Hemen üzerini değiştirdi." Dedi kıyafetleri verirken. Göz göze geldiler. Yoongi onun aklından çok şey geçirdiğini biliyordu ama asla konuşmazdı. "Daha fazla kızmasın."
"O umurumda bile değil." Dedi cılız bir sesle.
"Biliyorum ama..daha fazla hasta olma." Dediğinde Yoongi tişörtünü çıkardı ve getirdiği kısa kolluyu geçirdi üzerine.
"Sana yemek getireceğim ve biraz da sıcak bir şeyler. K-kaç gündür.."
"Gerek yok. " Diye mırıldandı. Yemek yemek istemiyordu. Hiç bir şey istemiyordu.
"Çocuğum yapma böyle."
"Gerçekten istemiyorum." Dedi ve zorla merdivenleri tırmanmaya başladı. Her yanı ağrıyordu. Ayakta durmak bir ona acı veriyordu. Tek istediği odasına gitmek ve yorganın altına girmekti.
"O çocuk geldi dün." Dedi kadın. Yoongi durup ona baktı. Sesini duymuştu ama hayal gibi gelmedi de değildi. Yoongi gerçek olduğunu düşünmemişti daha doğrusu. "Bir kızla...kırmızı rujlu ve sıkı at kuyruğu yapmış tuhaf bir kız. Ve o sarı çocuk...şu senin odana giren."
"Jimin."
"Evet o. Çok üzgün duruyordu. Seni aradı ve bulamadı..Çocuğum...ona her şeyi anlatmak istedim." Dedi kadın sessizce. "Ama yapamadım."
"İyi ki yapmadın." Dedi Yoongi. "O buna dayanamazdı."
"Ama sen bunları yaşıyorsun."
"Bende dayanamıyorum artık." Diye itiraf etti Yoongi. Normalde böyle şeyleri bu kadınla konuşmazlardı. Kadının onun yaşamasını istediğini biliyordu ama pek bunu dile getirmezdi.
"Belki sana yardım edebilir. Ben edemem ama o..seni kurtarabilir bu çukurdan."
"Yapamaz." Dedi Yoongi kapıya dönerken. "Ben artık kurtarılamam. Uğraşması bile boşa bir çaba..Onu da bu çukara çekeceğim diye korkuyorum." Dedi ve bodrumdan çıktı.
Savsak adımlarla ilerliyordu. Bilinci neredeyse kapalıydı. Odasını bulmakta zorlanıyordu. Yavaş yavaş çıktı merdivenleri. Odasına girdiğinde gördüğü manzaraya şaşırmamıştı. Ne dağılan eşyalarına, ne de yatağın üzerinde duran jiletlere. Alayla gülüp yatağa oturdu. Eşyaların arasından telefonu bulup açtı. Onlarca arama vardı. Hepsi defalarca aramış, mesaj atmıştı. Kendini yatağa bıraktı. Bu bile yaşama isteği uyandırmıyordu içinde.
Parmak uçları jiletin keskin yüzeyine değerken diğer elinde sıkıca telefonu tutuyordu. Gerçekten buna katlanmak zorunda mıydı ? Jimin kafayı yemiştir kesin ona ulaşamayınca. Peki bunu ona yaşatmaya hakkı var mıydı ? Neden acı çekmesini sonlandıramıyordu. Beyni uyuşmuştu. Alkol aldığında bile daha ayıktı. Yavaşça jileti eline aldı.
"Bu sefer...başarısız olmayacağım." Diye mırıldandı ve bileğine bir çizik attı. Kırmızı sıvı çizdiğin olduğu yeri boydan boya doldururken güldü ve hemen yanına bir çizik daha attı. Sonra bir çizik daha. Damarlarında akan kan bile sanki bir an önce ölmesini ister gibi aceleci geliyordu gözüne. Telefonu bıraktı ve jileti öteki elini aldı. Bir kaç çizik boyunca durmadı.
Sonunda iki elinden akan kanlar nevresime bulaşırken gözlerini kapattı. Jimin'in yüzü belirdi gözleri önünde. Gülen yüzü, kısılan gözleri, hafif tombul yanakları. 'Bir delilik yapalım mı ?' Demişti bir keresinde. 'Hadi birbirimizin saçlarını boyayalım. Ben seninkini yeşil yapacağım. Mint yeşili. Sende...belki turuncu ?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gossip: X
Mistério / SuspenseYonsei Lisesinde ne kadar sıradan olabilirse o kadar sıradan bir gün başlamak üzereydi. Tabi okulun binasına bileklerinden asılı duran cesedi görene kadar herkes böyle düşünüyordu.