"Yok daha tepeye çıksaydın.!" Diye söylenerek kapıyı çaldı Jisoo. Harap durumdaydı. Terlemiş ve saçları dağılmıştı. Telefonunun şarjı bitmişti. Üzerinde ise hala sabah ki forma vardı.
"Bu saçmalık."
"Sen saçmalıksın Hoyeon." Dedi Jisoo. Yine yanındaydı. Yola çıktığından beri yanındaydı ve onu vazgeçirmeye çalışıyordu resmen.
"Sen bir bok yapamazsın." Dedi. Kapı açılmayınca tekrar tekrar çalmaya devam etti.
"Bak nasıl yapıyorum." Dedi Jisoo sinirle. Bir kaç saniye sonra kapı açıldı. Jin üzerinde değişik bir hayvan olan geceliği ve uykuyla bakan gözleriyle karşındaydı ama Jisoo onu iterek içeri girdi.
"Lanet olsun. Bana su lazım. Mutfak nerede ?" Diye söylendi ama aynı zamanda kapalı kapıları açıyordu.
"Jisoo ?"
"Mutfak dedim sana." Diye nefes nefese söylendi. Jin elini kaldırıp bir kapıyı işaret etti. Jisoo hiç bir şey demeden Mutfak olduğunu öğrendiği kapıyı açtı ve neredeyse koşar adım gördüğü ilk su şişesini kaptı. Suyu içmeye devam ederken büyük masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturdu. Hoyeon'un gözleri onun üzerindeydi. Sonunda yarısı bitmiş şişeyi masaya bıraktı ve derin bir nefes aldı.
"Senin ne işin var burada ?"
"Jin inan konuşmamız gereken şeyler var ama ben dinlenmeden ağzını bir kez daha açarsan o yakışıklı suratına bir yumruk yersin." Dedi sinirle. Başına ne geldiyse zaten Jin'in kafa dinlemeyi istemesi yüzünden gelmişti. Onun evine gittiğinde annesi bir kaç günlüğüne yazlıklardan birine gittiğini söylemişti. Jisoo ise gideceğim diye tutturunca annesi sonunda adresi vermişti. İşte Jisoo'nun başına ne geldiyse ondan sonra gelmişti ya. Yerinden kalkıp az önce gördüğü salona gitti. Jin ise az önceki tehditten sonra sessizce onu takip etti çünkü kızı ilk defa bu kadar sinirli görüyordu.
"Başıma neler geldi haberin var mı ? Şu halime baksana." Diye başladı Jisoo. "Ne diye ıssız bucaksız buraya geliyorsun. Ayrıca haberin olsun babanı bir doktora götür! Tepenin orada ne yazlığı almış ya! Okyanusa gitmek için zaten yarım saat bayır inmen gerek. Gittiğinde insan o bayır geri çıkmak yerine okyanusta boğulmayı tercih eder.! Yüzerek karşıya geçsem evime daha çabuk varırım lan ben!"
"Bu yüzden araba diye bir şey var. Biniyorsun ve inan bana tepeye çıkman beş dakika bile değil." Dedi Jin alayla
"İnsanlar okuldan çıkıp aklı beş karış olan arkadaşlarının peşinden gelebilir ve gelirken yolda bindiği alelade bir taksiciyle tam bayırı çıkmadan kavga ettiği için taksiden atılabilir!" Diye bağırdı kız. İkisi de cümleyi idrak edebilmek için bir kaç saniye durduktan sonra gülmeye başladılar.
"Taksiden mi atıldın ?" Dedi Jin kahkahaları arasından.
"Ne yapabilirim ki ? Konuşma planlıyordum ve adam sürekli sürekli konuşuyordu. Zaten sinirliydim. Bende susmasını rica ettim ama bir anda delirdi ve beni indirdi. Bak yine sinirlendim. O bayırı çıkmak zorunda kaldım." Diye söylendi Jisoo
"Haber verseydin seni gelip alırdım."
"Öyle mi ? Telefonlarımı açmadığın için bunu eledim bile. Zaten şarjım bitti. Son anda evin adresini kağıda yazmak aklıma geldi. O kadar yoruldum ki anlatamam. Ah bu arada her şeyi boşver." Dedi Jisoo. O kadar heyecanlıydı ki konuşamıyordu. O gün bugündü işte. O kağıdı Hoyeon'la beraber okuduğundan beri olan kalp kırıklıklarının birleşme günüydü. "Bana tüm gerçeği anlat."
"Hepsini mi ?" Dediğinde Jisoo gülümseyip koltuğu gösterdi.
"Evet. Hepsini çünkü İtalya'ya gitmeni istemiyorum. Hayır benden beş gün bile uzaklaşmanı istemiyorum çünkü artık biliyorum. Bizi Hoyeon ayırdı. Neden bunu yaptı ya da neler düşünüyordu bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var. Seni severek ona ihanet ettiğimi düşündüğüm günler yalanmış. Tek gerçek seni sevdiğim." Dediğinde Jin yanına oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gossip: X
Gizem / GerilimYonsei Lisesinde ne kadar sıradan olabilirse o kadar sıradan bir gün başlamak üzereydi. Tabi okulun binasına bileklerinden asılı duran cesedi görene kadar herkes böyle düşünüyordu.