24//Gözyaşı

3.7K 582 280
                                    

Günaydın👋🏻👋🏻👋🏻

Güzel bir bölüm bence😌

İyi okumalar dilerim~~~

............

    Güneş henüz doğmaya yanaşmamışken Byeonwha'da hava hala karanlıktı. Yalnızca yakında doğacak güneşin belli belirsiz aydınlığı şehir boyunca kol geziyordu. Hava son birkaç günün aksine oldukça soğuktu. Yakında kar yağacağı toplanan bulutlardan bile anlaşılabiliyordu ve bugün şehrin üzerine bir kasvet çökmüştü. 

İşte böyle bir sabahta, saat henüz altı buçuğu biraz geçmişken yatağında uyuyan Lider Jeon dehşet içinde yattığı yerden doğruldu. Fazlasıyla terlemişti. Hatta terden sarı saçlarının bir kısmı anlına yapışmış bir haldeydi. Kalbi çıldırmış gibi hızla atıyor, gözleri odağını bulmakta zorlanıyordu. Titreyen elini kaldırıp kalbine götürürken aldığı düzensiz soluklarıyla çevresine bakınıyordu Lider Jeon. Nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. 

Evinde, odasında olduğunu anladığında, biraz sakinleşir gibi oldu. Tüm bedenine sinen o korku yavaş yavaş dağılıyor gibiydi. Aklını toplayıp neden bu kadar korktuğunu anlamaya çalıştı. Herhangi bir sıkıntı yoktu. Evi karanlıktı ancak yavaş yavaş aydınlanıyordu. Büyük ihtimalle saat hala erkendi. Boştaki elini başına götürüp saçlarını geriye doğru yatırdı. Üzerindeki gecelikleri bile bu hareketi gerçekleştirirken kendisine ağırlık yapmışlardı. 

Kabus gördüğünü düşündü Lider Jeon. Çok sık kabus görmezdi. Hatta kabus gördüğü anların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Gördüğünde de fazla korkmazdı. Bu kadar dehşete düştüğü başka bir sefer daha hatırlamıyordu. Bu yüzden durup biraz sakinleşince kuruyan boğazını ıslatmak için yutkunmuş, ne gördüğünü hatırlamaya çalışmıştı. Bir süre oturduğu yatakta, pikeyi seyrederken bu konu üzerine düşündü ancak herhangi bir yanıt bulamadı. 

Ne gördüğünü hatırlamıyordu. Sadece çok korktuğunu, endişelendiğini ve çığlık atmak isteyip atamadığını biliyordu. Kalbi sıkışıyormuş gibi hissederken pikenin altında bacaklarını kendisine çekti. Ardından kalbinin üzerinden uzaklaştırdığı elini dizlerinin üzerine bırakıp kaşlarını çattı. Dün yaşadıkları yüzünden uykuya dalmakta zorlanmıştı. Belki de kabus görmesinin ve hiç de dinlenmiş gibi hissetmemesinin sebebi buydu. 

Kafası hala karışık olsa da, daha fazla bu konu üzerinde düşünmenin bir anlamı yoktu. Belki daha sonra gördüğü kabusunu hatırlayabilirdi. Özünde, hatırlamasına gerek bile yoktu. Büyük ihtimalle dünden kalma gerginliğinin etkisiyle gördüğü tek seferlik bir kabustu. Üzerine daha fazla düşünür ve kafasını takarsa sıkıntı olabilirdi. Kendi kendisine bu telkinleri vererek pikeyi üzerinden attı ve yataktan kalktı. 

Ayağa kalktığında, bir süre yeni yeni aydınlanan odasında gezdirdi bakışlarını. Ardından gözlerini pencereye çevirdi ve toplanan bulutları gördüğünde, "Kasvetli." diye mırıldanıp iç çektikten sonra merdivenlere yöneldi. Uzanıp hep yaptığı gibi bir elini tırabzanın üzerine koyduğunda kısa bir anlığına duraksamıştı. Kaşları yavaşça çatılırken tırabzanı yavaşça kavradı. Neden bu kadar, garipti? Diğer elini de tırabzana koyduktan sonra aşağıya, salona baktı. Bakışları bir süre iki metreyi biraz geçen yükseklikte gezinmişti. 

Bir şekilde, bugün üzerinde rahatsız hissetmesine sebep olan bir kasvet vardı. Tırabzanlardan aşağı bakarken bunu düşünmüştü. En sonunda, omuzlarını silkmekle yetinip ellerini tırabzanlardan çekti ve tutunmayı boş vererek merdivenlerden indi. Salona ulaştığında olabildiğince toplu olan evine memnuniyetle bakmış, soğuk su içmek üzere buzdolabına yönelmişti. Büyük bir bardağa buz gibi suyu doldurduktan sonra kafaya dikti ve bitirdiğinde bardağı tezgahın üstüne bıraktı. Sürahiyi buzdolabındaki eski yerine yerleştirdi. 

city of differencesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin