50//"Sadece benim olun istiyorum."

5.1K 515 451
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻

On bin kelime. Vay canına. Hemen hemen sekiz saat süren ilginç bir tecrübeydi.

Bir daha olmasın lütfen canım çıktı çünkü xkdmxldmlxld

Neyse, gerçekten uzun bir bölüm olduğu için çok çok yorumlarınızı bekliyorum🥺🤭

İyi okumalar dilerim~~~~

.............

Sabah saatleriydi. Saat öğlene doğru yaklaşıyordu. Güneş yükselebileceği en yüksek noktaya ulaşmak üzereyken etrafı aydınlatmakla kalmıyor, yeryüzüne dayanılması güç bir sıcaklık bahşediyordu. Böylesine bir sıcakta evden çıkmamak veya gölgede kalmak mantıklı olurdu ancak bu argüman Jisung için geçerli değildi. Çünkü o saçlarını ve başını sıcaktan koruyan şapkası, kısa kollu turkuaz tişörtü ve koyu kahverengi kısa pantolonuyla bu havada dışarıda, güneşin altındaydı.

Pek bir amacı yoktu bu eylemi gerçekleştirirken. Yalnızca babasının ona aldığı tahtadan arabayı ipinden tutmuş arkasında çekiştirerek yürüyordu. Villaların bulunduğu sokak yaz ayları olduğu için yavaş yavaş tatil yapmak için gelen ailelerle dolmaya başlamıştı ve o yılın bu vaktinde etrafta gezinmekten hoşlanırdı. Kışın bu beldede doğru düzgün kimse olmadığı için yazın insanların evlere yerleştiğini görmek, onların seslerini duymak hoşuna gidiyordu.

İrene ablası ile birlikte yaşadığı evinin etrafındaki evler hiçbir zaman dolu olmazlardı. Hepsi babasına aitti ve kendisinin gizliliğini korumak için öteki evlerle aralarında bir kalkan olarak kullanılıyorlardı. Jisung komşusu olmadığı için biraz kötü hissetse de artık alışmıştı bu duruma. Babasının kararlarını İrene ablasından kaçıp kaybolduğu seferden sonra sorgulamaya çekiniyordu. Yine de bu, insanları görmek için bile dışarı çıkmayacağı anlamına gelmezdi.

Zaten kimse onu tanımıyordu. Birkaç tane arkadaşı vardı. Onlar da yazın geliyorlardı. Arabasıyla evden çıkarken İrene ablasına onlara uğrayacağını söylemişti. Evleri çok uzakta değildi bu yüzden yalnız gitmesine izin verilmişti. Pekala, belki hala koyulan kurallarla biraz sıkıntısı olabilirdi.

Yürüdüğü asfalt yolun kenarında çizgi filmlerden bildiği bir şarkıyı mırıldanıyordu. Arkasında çektiği tekerlekli tahta arabasının çıkarttığı sesler hoşuna gidiyordu ve o şapkasının kendisine sağladığı görüş alanında yanından geçtiği evlerin ön bahçelerine bakıyordu. Bazıları hala boşken bazılarının önünde arabalar vardı. Bazılarında ise çocuklar oyuncaklarıyla oynuyorlardı. Jisung yalnızca bir tur atmak için buraya kadar gelmişti ve sokağın başına ulaştığında geri dönecekti. Bu yüzden onlara katılmakla ya da yeni arkadaşlar edinmekle uğraştığı söylenemezdi.

"Araban çok çirkin!" Yanından geçtiği villalardan birinin bahçesinden gelen sesi duyduğunda, başını çevirip geride kalan bahçeye baktı Jisung. Küçük bir çocuktu az önceki cümleyi söyleyen. Kucağında parlak kırmızı plastik bir araba tutuyordu ve ona baktığını fark ettiğinde arabasına sarılmıştı. "Arabamı çalamazsın benden!" Jisung onun arabasını çalmaya zaten niyetli değildi. Buna rağmen çocuğun kendisini suçlamasıyla ise hafifçe kaşlarını çatmıştı.

"Senin ucuz arabanı ne yapayım zaten?" dedi huysuz bir tavırla bir an sonra çocuğa bakarak. Çocuk düz kahverengi saçlara sahipti. Kendisinden birkaç yaş küçük duruyordu. Epey de kısaydı. Buna rağmen ona dikleniyordu. "Benim arabam bir kere çok pahalı! Seninkinden çok çok daha pahalı ve güzel!" demişti Jisung'un sözlerini zihninde anlamlandırdıktan sonra. Jisung onun çocuksu bir sinirle söylediklerini dinledikten sonra arabasını çekerek çocuğun bulunduğu villanın bahçesine doğru yaklaştı ve, "Benim arabam özel." dedi gururlu bir tavırla.

city of differencesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin