Günaydın👋🏻👋🏻👋🏻
Belirgin bazı sorulara cevaplar bulacağımız bir bölüm😊
İyi okumalar dilerim~~~
.............
Sıcak bir yaz günüydü. Özellikle deniz kenarındaki bölgeler olabildiği kadar nemliydi. Alınan nefesler bir noktada yetersiz kalıyor, terden sırılsıklam olmamak imkansız bir hala geliyordu. Havada her an yağmur yağacakmış gibi bir hal vardı ancak gökyüzündeki beyaz bulutlar yağmur bırakmaya niyetli değildi. Ve herkesin olabildiğince ince, ferah tutan kıyafetler giydiği böyle bir günde herkesten ayrılan bir adam vardı.
Üzerindeki siyah, yıpranmış pelerininin kapüşonunu yüzüne kadar örtmüş, zayıf kalmış bedenini pelerinin altında gizlemiş bir adamdı bu. Ticaretin en yoğun yaşandığı yılın bu döneminde iğne atsan yere düşmez bir kalabalığa ev sahipliği yapan pazar bölgesinde insanların arasına karışmıştı. Attığı her adamında, ayağındaki tabanı çıkmaya yaklaşmış eski ayakkabısı topuğunu acıtıyordu. Kapüşonu sebebiyle kısıtlı olan görüşünde her şey dönüyordu ve aldığı nefesler ona herhangi bir şey ifade etmezken insanların arasından sıyrılıyordu.
Bir sürü tüccar, gemi tayfası ve sürü halkı arasında aradığı bedeni bulmak elbette zordu. Hatta, onun durumunda doğru düzgün ayakta duramadığı düşünülürse imkansıza yakındı. Buna rağmen o pelerinin altında yumruk yaptığı elleriyle gücünün son demlerini kullanırken pes etmekten uzaktı. Zira aradığı bedenin oldukça ayırt edici bir özelliği vardı. Gün ışığında parlayan, onu ilk gördüğünde hayran kaldığı sapsarı saçları. Ona dair en beğendiği ve çocuklarına aktardığını gördüğünde gözyaşlarına boğulduğu büyüleyici saçları.
Pazarı baştan sona geçtiği üçüncü seferde, içinde bulunduğu durum onun için fazlasıyla tehlikeli olmasına rağmen bir an bile düşünmemişti pes etmeyi. Son bir yıldır onu insanların unuttuğu ormandaki bir kulübede hapis tutan ailesi ne zaman yokluğunu fark edecekti bilmiyordu. Onu ne zaman aramaya gelecekler bilmiyordu. Kaçması gerektiğinin farkındaydı, bir kez daha ellerinden kurtulmaya çalıştığını öğrenirlerse bu sefer can güvenliği kesinlikle olmayacaktı ancak engel olamıyordu kendisine.
Rastgele bir gemiye yalvar yakar bile olsa binmek için iskeleye gittiğinde ve eski sevgilisinin tanıdık gemisini gördüğünde de kendisine engel olamamıştı. Gemideki tayfadan birine onu sormuş, burada olduğunu öğrendiğinde kafayı yiyeceğini hissetmişti. Çünkü onu burada beklememişti. Ona oğullarını emanet ettikten sonra hala denizcilik yapması mümkün değildi. Gemide çocuk falan büyütülmezdi. Ga-Eul ona oğlunu gemiyle başka bir kasabaya gitsin, ona göz kulak olsun diye vermişti. Şimdiye kadar bu yüzden ailesinin çektirdiği işkencelere katlanmıştı çünkü ölmezse, bir gün onlarla buluşabileceğini düşünmüştü. En sonunda kaçmayı başardığında ise, tüm güvenini bağladığı adamın burada, kasabasında olduğunu öğrenmişti. Üstelik yalnızdı.
Oğlu neredeydi?
Şu anda devam edebiliyor olmasının tek sebebi bu sorunun cevabını öğrenmek istemesiydi. Beşinci defa pazarı dolaşmasının, tezgahlardan birinin önünde sarı saçlı tanıdık adamı gördüğünde oraya doğru koşup beklenmedik bir güçle adamın kaslı kolunu kavrayabilmesinin sebebi buydu. Tüm gücünü parmaklarına veril üzerinde kısa kollu bir gömlek olan adamın kolunu kavramış, onun dikkatini çekmişti.
Ga-Eul istediği dikkati çekebildiğinde, üzerine dönen kırmızı gözlere bakmak için kapüşonunu biraz açtı ve gözlerinin buluştuğu Lucas yüzünü gördüğünde onu korkutan bir yüz ifadesi yaptı. Ga-Eul başka biriyle göz göze olsaydı bu tepkiyi başka şeylere yorabilirdi. Yüzünün sahip olduğu görünüşe, gerçekten pis ve karışık olan saçlarına, yanağında hüküm süren atılan onlarca tokattan sonra kalan yara izlerine yorabilirdi ancak karşısındaki Lucas'dı. Oğlunu emanet ettiği adamdı ve o kendisine dehşet içinde baktığında, Ga-Eul'ün kalbi sızlamıştı korkuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
city of differences
FanfictionTaehyung kırsaldaki sürüsünden kaçıp ilk defa şehre geldiğinde, hiç kimse onun bu kadar kısa sürede şehrin liderinin biriciği olacağını tahmin edememişti. . *omegaverse* *taekook* *switch*