42//Tamamlanmış

3.2K 474 100
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻👋🏻

Ötekilere kıyasla biraz kısa bir bölüm ama yine de güzel🥺

İyi okumalar dilerim~~~

.............

    Bir sonraki gün, sahil kasabasının üzerine güneş doğmamıştı. Gri bulutlar tüm gökyüzünü kaplıyor, güneş yalnızca bulutların arkasından insanları selamlama fırsatını buluyordu. Yağmur durmuş olmasına rağmen hava hala nemli ve hafif serindi. Saat sabah sekize doğru gelirken, her zamanki penceresinin önünde ayakta dikiliyordu Ga-Eul. Bir eli öteki kolunun üzerindeydi. Üstünde gecelikleri ve sabahlığı vardı her sabah olduğu gibi ve gözleri de kıyı şeridindeydi. 

Oradaki kayalıkların üzerindeki boşluğa bakıyordu. Kasvetli hava ruhunu daraltırken uyanır uyanmaz koşturduğu cam kenarında görüş açısına girmeyen bedenin varlığı içinde bulunduğu ruh halini daha da dibe çekiyordu. Sonuna kadar açtığı pencerede yüzüne nemli rüzgarın varlığı hafif hafif vururken üşüse bile pencereyi kapatmaya niyeti yoktu. Zira rüzgar yüzüne çarptığında, düşüncelerini toparlaması kolaylaşıyordu. 

Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Yapmak istediği ama çekindiği çok fazla şey vardı. Oğluna sarılmak bunlardan bir tanesiydi. Bunu yapmayı gerçekten istiyordu, daha önce hiç bir şeyi bu kadar çok istememişti fakat elinde olmaksızın korkuyordu. Alacağı tepki onu korkutuyordu. Eğer aksi bir tepki alırsa hissedeceği hayal kırıklığının haddi hesabı yoktu. 

Hep ona yeniden kavuşmanın hayalini kurmuştu. Gençliğinden beri en büyük dileği buydu ve şimdi gerçekleşmişti. Ancak her şey gerçekleşmesiyle bitmiyordu. O bunu yeni fark etmişti. Ga-Eul birkaç günlükken ayrılmak zorunda kaldığı bebeğinin büyüyüp dönüştüğü adamı gördüğünde, onun bildiği oğlu olmadığını düşünmüştü dün gece. Artık küçük bir bebek değildi. Herkesin korkuyla baktığı, çekindiği Byeonwha'nın lideriydi ve gözlemlediği soğuk karakterli adam yıllar önce onu terk eden annesine ne tepki verirdi, meçhuldü. 

"Ga-Eul, pencerenin önünde ne yapıyorsun? Üşüteceksin." Won-Shik'in sesini duyduğunda, daldığı manzaradan irkilerek koptu Ga-Eul ve iç çekti. Her sabah olduğu gibi onu kaybolduğu düşüncelerinden çekip çıkarmaya gelmişti. Bıkmadan, usanmadan bunu yapıyordu. Ga-Eul bu sefer düşüncelerinden kurtulmak istemediğini düşünürken salonun girişinde olan eşi yanına doğru adımlamış, "Son günlerde bir garipsin." demişti kederli bir tonda. Omega tahmin ettiği gibi herhangi bir cevap vermedi ve Won-Shik yeniden yıllar öncesine dönmüşler gibi hissetti. Ga-Eul hastalıklı zihninin oyunlarıyla boğuştuğu uzun yıllardan sonra kızlarının varlığıyla yeni yeni iyileşirken şimdi bir kez daha kötüleşiyordu. Dün gece eve sırılsıklam ve gözyaşları içinde geldiğinde fark etmişti Won-Shik. Ancak bu sefer bir şeyler farklıydı. O zamanlar Ga-Eul ilk kendisine koşardı, şimdi ise tek kelime bile etmiyordu. 

Aslında, Ga-Eul ona oğlunu bulduğunu, ne yapacağını bilmediğini, onu her düşündüğünde gözlerinin yaşlarla dolduğunu söylemek istiyordu ancak kelimeleri bir araya getiremiyordu. Nasıl getirebilirdi ki zaten? Won-Shik'in ona inanması için kesin bir kanıtı yoktu. Sadece biliyordu. İkinci dereceden kanıtlarla da olsa Lider Jeon'un onun oğlu olduğundan emindi. Küçük bir iç çekip bakışlarını saatlerdir seyrettiği deniz kenarından çekti. Elini omzuna koyan eşine doğru döndü. Mavi gözlerinde buruk bir bakış ona baktı ve mırıldandı. "Won-Shik." 

Won-Shik onu durduğu yerde biraz daha kendisine çevirdi çünkü omega her an ağlayacakmış gibi duruyordu. "Sorun ne?" diye sordu endişeli bir ses tonuyla. Sesi kısıktı çünkü bu saatler Arim'in uyanma saatleriydi ve onun uyanıp da sesler yüzünden direkt buraya gelmesini istemiyordu. Annesini bu halde görmesinin iyi olduğunu sanmıyordu. Ga-Eul ise o anda ikinci çocuğunu da, saatin kaç olduğunu da aklından çıkarmıştı. Gözleri saniyeler içinde yaşlarla dolarken dudaklarını araladı. Titriyorlardı. 

city of differencesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin