9//Altın Çocuk

4.8K 602 123
                                    

Günaydın👋🏻👋🏻

İyi okumalar dilerim~~

...........

   Jimin'in gidişinin ardından bakakaldı Taehyung. Asansöre gözlerini dikmişken düşük omuzlarıyla öylece bekliyordu. Hala kapının önünde duran adamla da aralarında garip bir hava oluşmuştu. Burada olmaktan hoşnut olmadığını ve rahat hissetmediğini ona gereğinden fazla belli ettiğine emindi. Yine de, bu adının Seokjin olduğunu öğrendiği adamın hiç umurunda değilmiş gibiydi. 

İki dakikalık bir sessizliğin ardından kapıyı biraz daha açarak geri çekilmiş, "İçeri geçsene." demişti gülümseyerek. Taehyung konuşmasıyla ona döndü ve kapıdan görebildiği kadarıyla içeriye bakındı. Kapısı açık ve kapalı iki oda ve kıyafetlerin asıldığı askılık dışında bir şey göremiyordu. Tereddüt etti ancak başka çaresi olmadığını biliyordu. Bu yüzden öne doğru bir adım attı sakince. Kapıdan geçmeden önce Seokjin tarafından, "Ayakkabılarını çıkartsan iyi olur." tarzında kibar bir uyarı almış, arkalarına basarak çıplak ayaklarını ayakkabıdan kurtarmıştı. 

İçeri geçtiğinde, buranın Jimin'in onu ilk götürdüğü evden çok daha farklı olduğunu ilk bakışta anladı. Belki daha genişti ama bu belli olmuyordu. Etrafını incelediğinde kapalı kapılar ve dar bir antreden başka bir şey görememişti. Kapı arkasından kapandığında irkilerek o tarafa döndü. Seokjin bu tepkisine gülerken elini omzuna koymuştu. "Biraz sert kapandı, kusura bakma. Salona geçelim mi?" Taehyung ne diyeceğini bilemezken başını salladı yalnızca. Daha sonra ise kendisini yönlendiren adama uydu. 

Bahsi geçen salon, kesinlikle ilk evdeki kadar büyük değildi. Yine de Taehyung şöyle bir üzerine düşününce burayı tercih edeceğine karar vermişti. Bir kere, burası gökyüzüne falan uzanmıyordu. Hatta fazla geniş olmayan iki pencere dışında kapalı bir kutuyu andırıyor bile sayılabilirdi. Karşılıklı yerleştirilmiş iki tane uzun koltuk vardı. Ortada ise dizine bile gelmeyen bir masa. Bir de camın karşısına yan yana konulmuş ancak tek kişinin oturabileceği iki koltuk daha. Çıplak ayakları zemindeki halıya bastığında ayak parmaklarını kıvırdı ve önüne geldiği koltuğa oturdu omzundaki baskıyla birlikte. 

"İçecek bir şeyler ister misin?" Oturduğu yerde tedirginlikle ellerini önünde birleştirirken ondan yukarıda olan Seokjin konuştuğunda, başını kaldırarak ona bakmış ve yutkunmuştu. İçecek? Buradaki içecekleri bildiğini sanmıyordu. Sadece liderin içtiği garip siyah sıvıyı görmüştü. "Bilmem." dedi bu yüzden. Sesinin ne kadar kısık çıktığına kendisi bile şaşırdı. Gözlerini kırpıştırdığı sırada Seokjin cevap vermişti. "O zaman, ikimize de sıcak çikolata yapıyorum. Birazdan dönerim." 

Taehyung bahsi geçen şeyin ne olduğunu kesinlikle bilmiyordu. Yine de başını hızlıca sallayarak onayladı ve Seokjin ona gülümseyip odadan çıktığında rahat bir nefes aldı. Her bir tarafı gerim gerim gerilmişti. İkinci defa tamamen bilmediği bir yerdeydi ve bu sefer ilk seferkinden bile daha çok gerilmişti. Bu yüzden, yalnız kaldığı için mutlu sayılırdı. Tabi, bu mutluluğu epey kısa sürdü.

Çünkü sessizlik içinde kaldığı yalnızca bir dakikadan sonra zemine pat pat vuran çıplak ayak seslerini duymuş, Seokjin'in geldiğini düşünürken yerinde dikleşmişti. Gözlerini kapıya dikti ve az önce tanıştığı adamın uzun bedeninin belirmesini bekledi. Fakat beklentisi boşa çıktı. Kapının önünde beliren kişi ne uzundu, ne de bir adamdı. 

Yirmili yaşlarının başında olduğu her halinden belli olan genç bir kız bir elini dudaklarına yaslamış esniyorken kapının önünde belirmişti. Saçları arkadan karmakarışık bir topuz yapılmış haldeydi. Üzerinde pembe çizgileri olan birbirine benzeyen bir kıyafet ve pantolon giyiyordu. Ayaklarında ise yumuşacık gözüken garip ayakkabılar vardı. Gözleri henüz tamamen açılmış bile sayılmazken kapı kenarına doğru yaslanmış, "Seokjin hyung, bana kahve yapar mısın?" diye uykulu bir ses tonuyla konuşmuştu. 

city of differencesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin