İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻
Ne bu, deli gibi özlem, özlemden ölmek falan mı xkdmxlmdlxöelxle
Ben yine işin sonunda burada buldum ya kendimi...
Bir de özel bölüm yok falan diyordum, komik :D Hiç tutarlı biri değilim..
Neyse o kadar uzun ki özel bölüm olması gereken bu şey, iki parta bölmek zorunda kalmamın yanında adını da özel bölüm değil de yan hikaye yaptım. Çünkü tamamen kendi olay örgüsüne ve giriş, gelişme, sonucuna sahip xlrmxlmrlxlrl
Bir çeşit oneshot olarak düşünebilirsiniz✌🏻
Medya: Arctic Monkeys- I Wanna Be Yours(Instrumental)
İyi okumalar dilerimm, umarım benim iki gündür yazarken keyif aldığım gibi siz de okurken keyif alırsınız♡♡
...
Günün en sıcak saatlerine ev sahipliği yapan öğlen vaktinde bile hava sıcaklığının sıfır derecenin üzerine çıkmadığı, yerlerdeki karların herhangi bir yolla bile olsa erimekten uzak olduğu ve dünya sonsuza dek bu şekilde, bembeyaz kalacakmış gibi hissettiren bir kış gününde gökyüzü açıktı. Bulutsuz havada kış güneşi ısıtmaktan uzakken kendisini gösteriyor, şehrin merkezindeki yüksek binalar arasında itibarını hala koruyan ana binanın yüzeyini aydınlatıyordu. Camdan sızan güneş ışıkları ve içeride çalışan klima sağ olsun, mevsimi yazla karıştırmak olasıydı. Zaten şehrin dingin havası da kıştan çok yazı andırıyordu.
Evet, sanki geçen kış bir fırtına gibi şehrin üzerinden geçmemiş, curcunalı benliğiyle herkese zor zamanlar yaşatmamış gibi bu kış Byeonwha oldukça sakindi. Günler birbirine benzer ve monoton bir şekilde sürüp gidiyordu. Şehirde huzurlu bir hava hakimdi ve herkes halinden memnundu. Aynı şey, geçen yıl sorsalar bu yıl etrafta olamayacağını söyleyecek ancak aksi bir şekilde sağlıklı bedeniyle sandalyesinde oturan şehrin lideri Jeon Jeongguk için de geçerliydi. Jeongguk oturduğu sandalyede geriye doğru yaslanmış, dirseklerini sandalyenin kolçaklarına koymuştu ve önünde birleştirdiği elleriyle gözlerini bir an bile olsun odasının kapalı kapısından ayırmıyordu.
Başı hafifçe omzuna doğru eğikti. Kaşları belli belirsiz çatıktı ve yüzünde irrite olmuş bir ifade hüküm sürüyordu. Bunu ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, çok da başarılı olduğu söylenemezdi. Bütün bedeni gergindi. Son aylarda katlanarak artan ve bir türlü pençesinde kurtulamadığı bu hissi baskılamak artık imkansız bir hale gelmişti. Soluk mavi gözlerindeki ciddi ve hafiften sinirli bakış bunun kanıtıydı.
Kıskançlık. Şu an üzerine çalıştığı ve yüreğinden atmaya çalıştığı duygunun halk arasındaki adı buydu.
Jeongguk daha önce kıskanç hissetmemiş falan değildi. Yirmi dokuz yaşındaydı, hissetmemiş olmaması imkansızdı. O yalnızca, ne zaman kıskansa bir şekilde kıskandığı şeye sahip olur, sorunu çözerdi. Ticaret anlaşması için ziyaret ettiği üst düzey bir şehirde bir binayı mı beğendi, onu kendi şehrine de dikerdi. Onlarda olmayan bir yemek hoşuna mı gitti, Byeonwha'da da yapılmasını sağlardı. Bir meyvenin satış değerleri ona kârlı mı geldi, o meyve ağacından onlarcasını şehrine taşıtırdı. Bunları yapar, hissettiği hafif kıskançlık hissinden ustaca kurtulurdu. Böylece bu hissin kalbine çöreklenmesine müsaade hiçbir zaman etmezdi.
Şimdi ise bunların hiçbirini yapamıyordu. Bir çözümü yoktu. Zihninin çarkları durmaksızın dönüyor, ona çözümler sunuyordu ve o hiçbir çözüm kendisini tatmin etmezken daha da sıkılan canıyla kalıyordu. Zira bu sefer herhangi bir eşyayı ya da önemsiz bir şeyi kıskanmıyordu. Kıskandığı kişi kanlı canlı bir insanken ve yalnızca normal bir hayat yaşarken sırf kendi hissettikleri yüzünden ona nasıl ket vurabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
city of differences
FanficTaehyung kırsaldaki sürüsünden kaçıp ilk defa şehre geldiğinde, hiç kimse onun bu kadar kısa sürede şehrin liderinin biriciği olacağını tahmin edememişti. . *omegaverse* *taekook* *switch*