*17*

3.4K 220 86
                                    

İyi okumalar. Lütfen öylece okuyup geçmeyin ❤

İg: busras.typwriter
Twitter: cherrange1

***

17.Bölüm

Melek küçük el çantasını arabanın arka kısmına koyarken daha doğrusu fırlatırken sinirle söyleniyordu. Yiğit de o sırada çadırları ve yiyecekleri bagaja yerleştiriyordu. Kulakları Melek'in söylenmelerini mecburen duysa da beynini onun sesine odaklamamaya çalıştı. Baktı ki olacak gibi değil bir ıslık tutturdu dudaklarında... Asıl sorun Melek değildi, asıl sorun Melek'in onda yarattığı etkiydi. Yiğit henüz bunu anlayamayacak kadar kör ve Melek'e tahammül edemediğini düşünecek kadar tecrübesizdi.

Yiğit bagaj kapağını kapatıp sürücü koltuğuna geçtiğinde Melek de yanındaki yolcu koltuğuna geçti. Yanında oturan kıza kısa bir bakış attı. Kaşları çatılmaktan neredeyse birleşmiş, dümdüz önüne bakıyor ve dudaklarını ısırıyordu sinirinden. Yiğit önüne döndüğünde dudağının kıvrılmasına mani olamadı. Gerçekten küçük bir kız çocuğu gibiydi.

Diğer taraftan Melek hala öfkesini kontrol altına almaya çalışıyordu. Fakat öfkenin kaynağı olmak buna hiç de yardımcı olmuyordu. Evet Melek Yiğit'e kızgındı ama asıl kızgınlığı kendisineydi. Ne olurdu sanki aptal fobisi olmasaydı. Ne olurdu Yiğit'e 'defol nereye gidersen git. Evde iki gün kafa dinlerim ben de' diyebilseydi. Fakat, muhtemelen şimdi evde kalsaydı daha akşam olmadan akşamın düşüncesiyle kalp krizi geçirecekti. Gerçi o zaman da ebediyen dinlenirdi ya!

Yiğit, o gün Melis ve Melek konuşurken "Gelecek" demişti ve kavga orda başlayıp eve kadar sürmüştü. Hatta hafta sonuna kadar, yani 2 gündür sürüyordu. Melek inanılmaz bir direnç gösterse de hayatında tanıdığı herkesin toplamını beşle çarpın o kadar inatçı olan Yiğit, görüldüğü üzere galip gelmişti.

"Filiz ve Mehmet'i okulun arka tarafındaki duraktan alacağız."

Ve tabi her savaşta olduğu gibi kazananın da kaybettiği şeyler vardı. "Filiz'i anladım da o sülüğün arabası yok mu? Niye bizimle geliyor?" diye sordu homurdanarak Yiğit.

Melek ise yüzünü önünden ayırmayarak ve sakinliğini koruyarak cevap verdi. "Birincisi arkadaşıma sülük diyemezsin. İkincisi herkesin arabası olacak diye bir şey yok. Madem ben illaki geliyorum, arkadaşlarım da illaki gelecek."

Yiğit dudaklarını birbirine bastırdı cevap vermemek için. Çünkü ağzını açsa yine kavga etmeye başlayacaklardı. Melek de buna memnun olmuştu doğrusu.

Ardan geçen 10 dakikanın ardından Filiz ve Mehmet'i alacakları durağa yaklaşmışlardı. Melek "Mehmet bilmiyor bizi, sakın ağzından bir şey kaçırma." Diye uyardı Yiğit'i ve tabi yine yüzüne bakmadan.

Yiğit bu tavrına gözlerini devirdi. "Neden bilmesin ki? Diğerleri biliyor nasılsa. Bence ona da söyleyelim. En azından artık sana sülüklük yapmaz." Dediğinde Melek yola çıktıklarından beri ilk defa Yiğit'e baktı. Alayla "Ne o kıskandın mı?" diye sordu. İçinde garip bir galibiyet hissi vardı. Yiğit'in onu kıskanması nasıl bir galibiyet sağlıyordu, hiç bilmiyordu ve evet saçmaydı ona göre de ama inkâr edemezdi ya.

Yiğit ise afalladığı soruyla hızla toparladı ve "Ne o kıskanmamı mı isterdin?" diye karşılık verdi. Melek hevesi kaçmış bir şekilde önüne döndü. "Fark etmez. Nasıl olsa birbirimizin hayatına karışmayacağımızı belirten bir anlaşmamız var. Kıskanmaman senin açından iyi olur." Yiğit durağa yanaşırken Melek'e baktı. Evet, öyle bir anlaşma vardı, doğru. Aman zaten Mehmet denen sülüğe de Melek yüzünden değildi gıcıklığı. Çocuk gıcıktı sadece.

BEŞİK KERTMESİ(İLK HALİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin