Ben geldim ve son 7😢
Tabi özel bölümleri saymıyorum. Özel bölümleri atıp atmama konusunda kararsızım. Atsam bile buraya tam anlamıyla döndüğüm zaman olur. Biliyorsunuzdur artık kpss çalışıyorum ve misafir misafir misafir var. O kadar zamanım yok ki kendimle baş başa kalmayı özledim. Arada yapabilirsem böğürtlen mucizesi ikinci kitabı biraz ilerletmek istiyorum. 🙏🏻 Siz de yorum yapmıyorsunuz pek zaten🤷🏻♀️ o yüzden buraya pek gelmeme gerek kalmıyor. Ders çalışırım ben de o ara😁 iyi okumalar.Oy veren elleriniz ders görmesin efenim 🌟👈🏻❤
***
46.BÖLÜM
Bir yaradan, yanık yarasından daha acıtan şeyler vardır. Ve maalesef bunların tek panzehri kendileri gibi soyuttu. Melek'in canı çok yanmıştı üstüne dökülen kahveyle ama neyse ki üstündeki kalın kazak daha felaket sonuçlardan onu korumuştu.
Yiğit'in tüm ısrarlarına rağmen hastaneye gitmeyi reddetmişti ve eczaneden aldıkları yanık kremiyle eve dönmüşlerdi. Yiğit, Melek'in üstüne kahve döken, muhtemelen 16-17 yaşlarında olan, çocuğun üstüne yürümüştü ve Melek'in engellemesiyle de çocuk kendini kurtarmıştı. Melek ve Yiğit kafeden çıkarken Melek'in gözü kafenin camına takılmıştı. O çocuk ve yılan İlayda'nın konuşurken, İlayda'nın suratındaki şeytani bir memnuniyetin olduğu görüntü Melek'i oldukça rahatsız etmişti. Fakat içerlediği ve fiziksel acısını gölgede bırakan şey bu değildi tabi ki. İçinde bir çok noktayı etkinleştirerek rahatsız olmasına sebep olan şey bu durumu Yiğit'e açtığı zaman Yiğit'in ona inanıp inanmayacağını kestirememesiydi. Henüz bu sorunun cevabını alacak kadar cesaretli değildi. Belki de sadece kendi kuruntusuydu, belki de Yiğit'e anlattığında ona inanıp, o kıza hesap sormaya gidecekti. Yada belki de 'saçmalama hayatım, çok kafana takıyorsun bu kızı, kötü biri değil bu kız' deyip kızı yine savunacaktı.
İşte bu cevabı Melek kaldıramazdı. Görünürde hiç bir sorun olmasa da Melek için bir sorun vardı. Yiğit bu kıza kafasında masum saf bir kız imajı vermiş demekti. Ne yaparsa yapsın Yiğit'in üç maymunu oynayacağı biri demekti ve aslında Yiğit için değerli biri demekti. Bilmiyordu belki de sadece saçmalıyordu.
Her şey bir yana Melek bu şüphesini söyleyemeyeceğine kanaat getirmişti.
"Güzelim, birazdan acısını büyük ölçüde alır bu krem. Sen şimdi biraz uzan. Ben gidip patates doğrayayım. Hem acısını daha hızlı alır hem de iz kalmaz."
Melek başıyla onayladı. Ağlamayı kafeden dışarı adım attığı an durdurmuştu. Çektiği acı, acı eşiğini çok aşmasına rağmen acılar hiyerarşisinde Yiğit'in ona inanmama ihtimalinin korkusu daha üst sırada yer alıyordu.
Doğrulup, başını göğsüne eğerek yanıklarına baktı. Omzundan dökülen kahve döküldüğü yer boyunca kızarıklık bırakmıştı. Sol göğsünün üst kısmında soyulmalar vardı ve bazı noktalar daha fazla kızarmıştı. Muhtemelen oralarda da baloncuklar oluşacaktı. Yiğit elinde daire daire doğranmış patates dolu tabakla içeri geldiğinde Melek'e azar dolu bakışlarını gönderdi.
"Sana uzan demiştim Melek Hanım. Sözlerimin kulak arkası edildiğini bilmiyordum."
Mahcubiyetle gülümsedi. "Uzanmıştım ama yaralarıma bakmak istedim. O kazağa rağmen kötü yanmış."
Yiğit yatağın diğer tarafına geçip oturdu yatağa. Dün gece bu yatakta hayatının tartışmasız en mükemmel anlarını yaşamışlardı. Fakat şimdi dün gecenin başrolü, biriciği acı çekiyordu.
Yiğit "Güzelim, şu atletini de çıkarsan iyi olur. Daha rahat edersin." Dediğinde Melek utançla gözlerini kaçırdı. Evet aslında çok daha iyi olurdu ama...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEŞİK KERTMESİ(İLK HALİ)
Ficción GeneralOnların kaderi daha onlar doğmadan yazılmıştı. Ancak onlar büyüyene kadar dünya değişmiş, onları da değiştirmişti. Ne var ki ortada verilmiş bir söz ve iki inatçı ihtiyar vardı. Kader sürekli ikisini karşı karşıya getirse de onlar bir araya yıllar ö...