Herkes oturmuş kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Ben ne mi yapıyordum? Kahveleri hazırlarken kendi kendime küçük Yektalarla tartışma içindeydim. Birisi diyordu ki saçlarımı düzleştirmeliydim, maşalı saç beni şişko gösteriyormuş. Diğeri de saçımı bağlamam taraftarıydı. Ona göre bu sıcakta açık saçla dolaşılır mıymış? O da haklıydı. Tartışmaya katılmayan bir grup Yekta vardı köşede. Onlar ise Reha'nın takım elbise içinde ne kadar da göz alıcı durduğunu konuşup, köşeye bayılıp duruyorlardı. Bana kalsa şu anda onların yaptığı en mantıklısıydı. Bir köşeye bayılmak. Böyle Feriha tarzı.
Kahveleri dağıtmıştım küçük Yektalarla tartışırken. Reha'nın kahvesine kızlarla ortak kararla şeker koymuştuk. Eren pul biber koymam konusunda ısrarcı olsa da ben Rehaya kıyamamıştım. Acıyı yiyemiyordu zaten. Acı kahve içse garibim giderdi kalpten.
Reha kahveyi sorunsuzca içmişti. Kocaman gülümsemiştim kahveyi içmesine. Herkes kahvesini içtikten sonra yavaşça kenara geçmiş o malum sözleri duymayı bekliyordum.
"Efendim sebebi ziyaretimiz belli," dedi Emre amca. "Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istiyoruz." dedi bir çırpıda. Babamın gözlerinin yavaşça benden tarafa doğru dönmesiyle yutkunmuştum yavaşça. Nedense bir anda 'Bende verilecek kız yok!' demesini bekliyordum. Ama babam beni şaşırtarak onay vermişti.
"Efendim, gençler anlaştıysa eğer bizlere söz söylemek düşmez. Verdim gitti kızımı." Babamın sözlerinden sonra gülümseyerek ayağa kalkmıştım. Büyüklerin sırasıyla ellerini öptükten sonra Reha ile geldiğinden beri ilk defa göz göze gelmiştik. Geldiğinden beri itina ile benden tarafa bakmıyordu. Bakmayacağını söylediğinde itiraz etmiştim. Neden bakmayacaktı ki? Ama Reha babamdan korktuğunu ileri sürerek bakmama kararının arkasında kalmıştı. Ne diyebilirdim ki, babamdı bu. Sağı solu pek belli olmazdı. Haklıydı yani. Üzülerek kabul etmek zorunda kalmıştım.
Nasıl anlatsam bilemedim ama, Reha'nın gözlerinin içi parlıyordu. O parlamalardan çıkan oklar küçük Yektaların yüzde seksenini bayılmışlardı bile. Sadece beni ayakta tutacak kadar küçük Yekta ayakta kalmıştı. Onlarda zar zor dayanıyorlardı. Onlarında bayılmalarından korktuğum için gözlerimi Rehadan ayırarak önüme dönmüştüm.
Meyra elinde yüzüklerin olduğu tepsiyle beraber yanımıza gelmişti. Reha ile yan yana kurbanlık koyun gibi bekliyorduk. Meyra'nın tuttuğu tepsiden yüzükleri aldı babam. Ve yavaşça parmağımdan geçirdi. Babamı o kadar yakından görmesem asla inanmayacağım şeyi görmüştüm yüzüğü takarken. Babamın gözleri doluydu.
"Allah bir yastıkta kocatsın." dedi babam geriye çekilirken. Sesinin hafifçe kırılmasıyla beraber benimde gözlerim dolmuştu. Mantıklı düşünen küçük Yektalardan biri kulağıma fısıldadı yavaşça, 'Ağlarsan makyajın bozulur.' o küçük Yektayı dinleyerek hızla geri göndermiştim o hain göz yaşını.
Emre amca yüzükleri birbirine bağlayan kırmızı kurdeleyi kestikten sonra fotoğraf çekinme merasimi başlamıştı.
Fotoğraflar için o kadar fazla gülümsemiştim ki, yanaklarım ağrımaya başlamıştı artık.
"Kalkalım biz artık." dedi Emre amca. Adamın bunu üçüncü deyişiydi. Her dediğinde tamam deniyor, fotoğraf çekinilmeye de devam ediliyordu.
"Hadi," dedi Sadi amca da onaylar bir şekilde. Herkes yavaşça ayaklanırken yanıma gelmişti Reha.
"İstedim ya kız seni," cümlesine karşılık olarak gülmüştüm. "İstedin."
"Bende verdim," dedi babam arkamızdan. Ardından eliyle hafifçe ittirerek Rehayı uzaklaştırdı benden. "Damat bey, ailen gitti. Hadi sende git."
Babamın cümlesinden sonra etrafa baktığımda cidden herkesin gitmiş olduğunu görmüştüm.
"İyi geceler efendim." dedi Reha kapıdan çıkmadan önce. Ben onun bu kibar haline gülerken o merdivenlerden inmişti bile.
Yeniden salona geçtiğimde babamı kravatını gevşetmiş bir şekilde koltukta oturur halde buldum. Yanında oturan annem ise babamın elini eline almış, sessizce bir şeyler diyordu babama.
"Ee," dedim iyice yanlarına yaklaşınca. "Verdiniz beni, nasıl hissediyorsunuz?"
"Konusu açma," dedi babam sertçe. "Düşündükçe fenalaşıyorum. Nasıl verebildim ya ben güzel kızımı?"
"İlla ki gidecekti Selim," dedi annem hafif sitemle. "En azından sevdiği birine gidiyor."
Babam küçük bir çocuk gibi omzunu silkmişti. "Vermeyecektik. Demiştim ben sana. Yanımızda dururdu. Şimdi hadi o çocuk kızımı üzerse?"
"Baba," dedim merakla. "Adını hatırlıyor musun?"
Babamın gözlerinin hafifçe büyümesiyle beraber kahkahamı daha fazla içimde tutamamıştım. "Reha adı baba."
"Öğrenemeyeceğim ben o çocuğun adını." diye homurdandı babam. "Neyse oğul der geçiştiririm artık."
Babamın sözleriyle beraber annemle kahkahayı basmıştık.
"Gülün gülün," diye homurdandı babam biz daha gülerken. "Ben acı çekiyim bunlar gülsün. Uyumaya gidiyorum ben! İyi geceler!"
Annemle babamın hareketlerine biraz daha güldükten sonra bizde uyumak için odalarımıza geçmiştik.
***
Kız isteme törenin ardından üç gün geçmişti. Bu üç gün içerisinde ise oldukça yoğun bir mesaj trafiğine maruz kalmıştım.
Barodaki arkadaşlarım, onları neden kız isteme törenine çağırmadığımı soruyorlardı. Onlara aile içinde olduğunu söylesem de yalan söylediğimi anlamışlardı tabii ki. Eren canlı yayın yapmıştı kendi hesabından çünkü.
Eren'in canlı yayınının acısı ise ertesi gün çıkmıştı. Numaramı nerden bulduklarını bile bilmediğim insanlar bana mesaj atıyordu. Bazıları tebrik ediyordu, bazıları tehdit... Bazıları ise Reha ile beraber röportaj yapmamı istiyorlardı. Hepsini cevapsız bırakmıştım.
Her ne kadar ben cevapsız bıraksam da Zeynep benle aynı fikirde değildi. Reha ile konuşmuştu. Menajerleri olarak ilişkimizi kullanmayı pek bi seviyordu Zeynep. Eh ona hak veriyordum. Sonuçta, popüler bir çifttik.
"Yekta!" dedi Reha yanıma gelirken. Üzerindeki mont yüzünden koyuna benziyordu. Uzayan saçlarının kıvırcıklaşmasıda koyuna benzemesine yardımcı oluyordu. Gülümseyerek izledim yanıma gelmesini.
"Hadi gidelim, Zeynep bekliyor bizi ilerde."
Rehayı kafamla onayladıktan sonra parmaklarını parmaklarımın arasından geçirmiş, yürümeye başlamıştım.
Zeynep bizi bir arabanın içinde bekliyordu. Rehayla beraber arabaya bindim.
"Günaydın," dedi Zeynep neşeyle. "Ünlü bir magazin sayfasıyla röportaj yapacaksınız. Belki hatırlarsınız ilk dedikodunuzu çıkaran sayfa. Olası aşklar."
Hatırlıyordum o sayfayı. Gizlice evimin balkonundayken fotoğrafımızı çeken sayfaydı o.
"Hatırladım." diye homurdandım. "Heh. Neyse, size klasik soruları soracaklar, olabildiğince sakin cevaplayın tamam mı? Yekta özellikle sen."
Zeynep'in neden beni özellikle uyardığını anlamamıştım.
"Hızlı sinirlenebiliyorsun ya Yektam," dedi Reha yanımdan. "Ondan söyledi."
Anladığımı belirterek kafamı salladım. Sakin kalmalıydım.
"Evet, bir bakalım," dedi Zeynep. "Diyeceğim başka bir şey yok, iyi röportajlar size."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayran
Teen FictionYekta'nın istediği şey sadece masadan tuzluğu alabilmekti. Ama başına Rehayı saracağından haberi yoktu. "Sen benim hayranımsın." Cümlesine karşı tek kaşımın kalkmasına engel olamamıştım. Ne hayranı? "Bilirsin. Müzik grubumuzun." Karşımdaki kişiye m...