Dehşet bir baş ağrısıyla gözlerimi açtığımda aynı hızda geri kapamıştım. Bilmediğim, gereksiz derecede rahat bir yataktaydım.
"Allahım biliyorum, senle çok da bir iletişim halinde olan ikili değiliz. Biliyorum birazcık da nankör bir kulum. Ama nolur, bunu yapmadığımı söyle."
Kendi kendime mırıldanırken bir yandan da üstümü kontrol ediyordum. Üzerimde elbisemin içine giydiğim siyah dantelli büstiyerim vardı. Altımda ise bana oldukça bol gelen bir şort.
"Yoooo," dedim kafamı iki yana sallarken. Şu anda kimin evinde olduğumu bilmiyordum, bir de onunla yatmış mıydım onu da bilmiyordum.
"Uyandın mı?" Kapının dışından gelen sesle sertçe yutkundum. Yanlış duymuş olmalıydım. Reha değildi bu sesin sahibi. Evet evet kesinlikle yanlış duymuştum. En kısa zamanda bir kulak burun boğaza gitmem şart olmuştu. Ya da bir psikiyatra? Her yerde Reha'nın sesini duyuyordum. Kesinlikle normal değildi.
"Giriyorum, ona göre hazırla kendini." Kendi kendime düşünme seansımı cümlesi hızla parçalamıştı. Üzerimdeki dantelli büstiyerin beni pek de bir örttüğü söylenemezdi. Sadece göğüs ucum kapalıydı. Onun dışında her yer danteldi. Hızla üzerime çektim yorganı.
"Günaydın, kahvaltı hazırladım sana." Reha'nın hafif şarkı söyler ses tonunda, kendi etrafında dönerek içeri girmesi güldürmüştü beni.
"Günaydın." Dedim hafifçe gülümsemeye devam ederken. Reha'nın önüme bıraktığı tepsiye baktım hızlıca. Tepside yulaf lapası vardı. Kahvaltıda sadece yulaf lapası yediğimi nerden öğrenmişti? Bilmiyordum. Umurumda da değildi. Umrumda olan önümde duran yulaf lapasıydı.
"Teşekkür ederim. Çok lezzetli görünüyor." Ardından kaşlarımı çatarak konuştum. "Hani senin kaşığın?" Yemeyecek miydi? Aç mı kalacaktı? Bencillik olmaz mıydı bu? Kendimi çok bencil hissetmiştim bir anda.
"Ha ben mi?" Dedi Reha saf saf. Ardından konuştu. "Ben sevmem yulaf lapasını. Yani daha önce hiç denemedim."
"Ne!" Dedim ağzım dolu bir şekilde. Ne demekti daha önce hiç yulaf lapası denemedim? Böyle güzel bir şeyden nasıl mahrum bırakmıştı kendini bunca zaman?
"Hemen ağzını aç hemen!" Doldurduğum kaşığı Reha'nın ağzının önünde sallıyordum. "Uçak geliyor Aaaa de bakalım."
Reha'nın inatla benden kaçması aklıma sonradan düşen şu cümleyi getirmişti. Çocuk belki de tiksiniyordu. Yiyemiyordu belki de başka birinin kaşığından? Mantıklıydı, çoğu insan başka birinin kaşığını kullanamazdı. Zaten mantıklı olanı da buydu aslında. Sonuçta kimden nasıl bir mikrop alacağını bilemezdin.
"Özür dilerim." Dedim kaşığı kasenin içine koyarken. "Düşünemedim. Tiksineceğini."
Sesimin üzgün çıkması beni sinirlendirmişti. Neden üzgün çıkmıştı ki şimdi? Bok mu vardı? Çocuk tiksiniyordu sadece. Elinde olan bir şey değildi ki, neden üzülmüştüm ben buna? İyi değildim bu aralar kesinlikle. Acilen kendi özüme geri dönmem gerekiyordu.
"Yok ne tiksinmesi?" Reha'nın sözüne karşılık alayla güldüm.
"Israrla sana yedirmeye çalışırken ısrarla senin kaçman? Başka bir şey düşünmedim pardon." Sesim her ne kadar kaba çıksa da bozulduğumu beş yaşındaki bir bebe bile anlayabilirdi. Bu beni daha da çok sinirlendirmişti.
"Hayır tiksinmedim." Dedi Reha. Ardından eline kaşığı aldı. "Sadece laktoz intoleransım var." Ardından ben onu durdurmaya kalkmadan kaşığı ağzına götürdü.
"Yahu salak mısın?" Dedim hırsla yerimden kalkarak ona doğru uzanırken. "Niye yedin şimdi?" Laktoz intoleransı varsa çok zor dakikalar onu bekliyordu gün içinde. Baştan söyleseydi ya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayran
Fiksi RemajaYekta'nın istediği şey sadece masadan tuzluğu alabilmekti. Ama başına Rehayı saracağından haberi yoktu. "Sen benim hayranımsın." Cümlesine karşı tek kaşımın kalkmasına engel olamamıştım. Ne hayranı? "Bilirsin. Müzik grubumuzun." Karşımdaki kişiye m...