Bulaşık Konuşması

48 3 7
                                    

Nezahat teyzenin yemek masasında, Reha hazretlerinin masaya teşrif etmesini bekliyorduk.

"Nerde kaldı ki bu eşek sıpası? Aynı annesi aynı!"

Nezahat teyzenin sözleriyle gülümsemiştim. Nezahat teyze böyle söyledikçe Reha'nın annesini daha da çok merak ediyordum. Cidden Rehayla o kadar benziyorlar mıydı? Ya da sadece Nezahat teyze mi abartıyordu? Büyük bir soru işaretiydi benim için.

"Geç kaldığım için özür dilerim." Reha kapının önünden küçük bir çocuk gibi özür diliyordu. Küçük çocuktan tek farkı boyuydu. Bir seksen beş çocuk göremezdiniz. "Bağırsaklarım ile ufak bir problem yaşıyorum da."

Bağırsak ile ilgili problemlerinin sebebi olduğumu bilmek beni pek de iyi hissettirmemişti.  Suçluluk duygumu bastıramıyordum. Benim yüzündendi problemi.

"Süt içmişsin zaten bugün! Bi de yatakta içmiş Sadi Bey. Laktoz intoleransı olan çocuk. Salak cidden. Aynı annesi."

Sadi Amca, Nezahat teyzeyi hiç umursamadan yanımda oturan Rehaya doğru döndü. "Geçmiş olsun." Alışmıştı artık Nezahat teyzeye. Her şeyi olabildiğince abartırdı.

"Sağol." Dedi Reha ağzı dolu bi şekilde. Reha'nın ağzı dolu bir şekilde konuşması sinirimi bozmuştu. Ya da sabahtan beri yaşadığım şeylerden dolayı hassastım. En ufak bir şeye bile sinirim bozulabiliyordu. Bir insan neden ağzı doluyken konuşurdu ki? Biz bunu görmek zorunda mıydık?

Yemek bittiğinde, zor da olsa Nezahat teyzeyi içeri yollayabilmiştim. Yemeğini yemiştim, bulaşıkları benim yıkamam lazımdı. Annemin ellerini sırtımda hissetmiştim, Nezahat teyzeyi yolladıktan sonra. Benle gurur duyardı duysaydı eğer.

"İnanamıyorum." Diye mırıldandım kendi kendime. Ardından yanımda, elindeki bulaşık süngeriyle tabaklarla hararetli bir savaşın ortasında olan Rehaya doğru döndüm. "Zamansız Reha yanımda bulaşık yıkıyor."

"Asıl ben inanamıyorum." Dedi Reha benimle aynı ses tonunda. İkimizin sesi de sarkastikti. "Avukat Yekta Kara yanımda yıkadığım bulaşıkları duruluyor."

Kıkırdamıştım Reha'nın sözlerine. Söylediğim saçma sözleri devam ettireceğini düşünmüyordum.

"Yekta," dedi Reha hırslı bir şekilde tencereyi sürterken. Sanki sinirini tencereden çıkartıyordu. Bu halini görünce, Rehayı eve çağırıp bulaşıklarımı yıkamasını istemeyi düşünmüştü küçük Yektalardan biri. Diğeri ise hızla onu durdurmuştu. Ayıp olduğunu düşünüyordu. Ayıp olduğunu düşünen küçük Yektayı kraliçe tahtına oturttum şimdilik.

"Sen beni neden sevmiyorsun?"

Reha'nın sözleri ile bir anda elimde durulamaya uğraştığım tabak elimden kaymıştı. Tabak üç parçaya ayrılırken, elim de kesilmişti.

"Yekta! İyi misin?"

Reha'nın sesi sanki çok uzaktan geliyordu. Duyamıyordum. Şu andaki tek derdim durmaksızın kan akan parmağımdı. Bir de yeni tahtına yerleştirdiğim küçüm Yektayı hızla indirmiştim oradan. İyi yönetemiyordu.

"Gel buraya hemen." Reha'nın kolumdan çekiştirmesiyle lavabonun başından ayrılmıştım. Diğer elimle parmağıma baskı uygularken, düşündüğüm tek şey Reha'nın bana sorduğu soruydu. Her be kadar düşünsemde, mantıklı  bir cevabımız yoktu. Küçük yektalarda bile yoktu, ki bu bir ilkti.

"Ver bana elini." Dedi Reha otoriter bir sesle. Banyoda Reha ile ayakta duruyorduk. Reha inatla gözlerimin içine bakıyordu. İstemeyerek elimi uzattım Rehaya. Otoriter sesinden çok gözlerine bakınca pes etmiştim.

"Sorduğum soru o kadarda şaşırılacak bir soru değildi bence." Dedi Reha parmağımı büyük bir özenle temizlerken. "Dümdüz bir soruydu."

Sessiz kalmayı seçmiştim. Ne diyebilirdim ki? Bir cevabı yoktu bende o sorunun. Sevmiyorum diyemezdim artık. Bana yulaf lapası bile yapmıştı. Ama seviyorum da diyemezdim.

HayranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin