İlk Büyücü Savaşı: ENKAZ

1.3K 64 103
                                    


Hepiniz hoş geldiniz. Yeni okuyucular ve yarım kalan hikayemize devam etmek için burada olanlar.

Umarım güzel bir yolculuk olur. Bu hepimiz için ilk adım. Hikayede düzenlemeler ve bazı değişiklikler yapmayı planlıyorum. Yeniden bir aradayız. Bölümleri düzenledikçe atacağım. İnşallah bu sefer finali göreceğiz. Koca bir yılın ardından hadi yeniden başlayalım.

Not:

Severitus hikayesi olucak. Farklı bir kurgu olmasını istiyorum. Kafamda oluşturduğum gibi ilerlerse her şey güzel olucak, umarım.

Ek karakterler olucak ve zamanı geldiğinde hepsiyle sizi tanıştıracağım. Şimdi ilk bölümle sizi baş başa bırakıyorum.

Keyifli okumalar 😇🥰

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

🔺Savaştan Bir Yıl Sonra 🔻


"Geçen bir barda ilkokul arkadaşımla karşılaştım. Bir başkası görse kardeşim sanır. O derece genç duruyor. Düşündüm biraz arka arkaya bira şişesi açtırırken. Ya muggleların hayatı bizimkinden daha iyi ya da bu savaş, bu hayat benden çok şey aldı. O kadar çok ki geriye benden hiçbir şey kalmadı. Yavaş yavaş çöküyorum. Yaşıtlarım o kadar genç görünüyor ki inanamazsın Albus. O an daha iyi fark ettim. Hayat hiç adil değil!"

"Severus beni dinlemelisin."

"Şu an değil."

"Peki ne zaman? Beni bir yıldır geçiştiriyorsun."

"Belki de hiçbir zaman. Çünkü - elini sol göğsüne koydu ve acımasızca sıktı - bu, bu acı hiç dinmeyecek. Kaybettiklerimi bana asla veremeyeceksin. Ben hep susacağım. Sen ise bahaneler listenden bir tane daha neden seçip uzun uzun anlatacaksın, gel gör ki benim artık bunları dinlemeye gücüm yok, sıkıldım.

"Onun hakkında!"

"ONUN HAKKINDA Kİ KARARLARIMI, DÜŞÜNCELERİMİ BU ZAMANA KADAR KAÇ KERE ÖNEMSEDİN? ÜÇ YILDIR SEN NASIL UYGUN GÖRDÜYSEN ÖYLE YAŞIYORUZ HEPİMİZ. ŞİMDİ SADECE SUS VE YİNE NEYİ NASIL UYGUN GÖRÜYORSAN ÖYLE YAP!"

Adamın haykırışları yavaş yavaş küçük yaralı bir yılanın tıslamasına dönüşürken tahta kapı sertçe açılıp kapandı. Demir menteşeler olduğu yerde acıyla inledi.

Yaşlı büyücü elindeki ebeveyn belgelerine iç çekerek bir süre daha baktı. Ailesini kaybetmiş bir adama şu an için söz geçiremeyeceğini çok iyi biliyordu. Ariana'yı kaybettiğinde kulaklarını tüm dünyaya kapatan da kendisi değil miydi?

İmzalanması gereken ama sonsuza kadar büyücünün kilitli çekmecelerinden birinin içinde kalacak olan belgeleri mor renkteki bakanlık dosyasının içine koyup diğer yıllanmış tozlu dosyaların arasına koydu.

Açmaktan hep korktuğu kilidin sesi kulaklarını doldurduğunda gözlüklerini çıkararak masaya fırlattı.

Kimsenin bilmediği korkuları yine bir gece yarısı ele geçirmişti tüm zihnini. Geçmişten çıkıp gelen anılar vücudunu hantallaştırırken birkaç dakika önce odayı başına yıkıp çıkan büyücü dolabının kuytu köşesinde duran, kadını kaybettiğinden beri elini dahi sürmediği, muggle kıyafetlerinin içinden siyah bir boğazlı kazak ve pantolon alıp yatağın üstüne fırlattı.

Derslere girerken kullandığı günlük cübbesinin yakasını hayasızca çekiştirdi, iplerinden kopup özgürlüklerine kovuşan düğmeler taş zeminde yuvarlanıp gözden kaybolurken adam üstünü değiştirdi.

Diz kapaklarının hemen üstünde biten dik yaka siyah paltosunu alıp iki yıldır yapması gereken ama hep kaçmak için sebepleri olduğu eve, onu görmeye gitti.

Her biri birbirine benzeyen müstakil evler yan yana dizilmişti. Evlerin park yerlerinde aynı model ama farklı renklerde arabalar vardı.

Adam, dört numaranın önüne geldiğinde boğazından başlayıp bütün vücudunu kavuran ateşle yüzleşti. O buradaydı. Bu duvarların arkasında. Bu bej renkli kapının arkasında. Ona dokunmak için tek yapması gereken kapıyı çalmaktı.

Hatta buna bile gerek yoktu. O bir büyücüydü. İki aptal, büyücü düşmanı muggle'ın evine izinle girecek değildi. Paltosunun geniş kol kısmının hemen altında, parmaklarının ucunda duran asasıyla eve rahatlıkla girebilirdi.

Yine de aklından geçen tüm ihtimallere karşı çıkarak bir adım geriye gitti.

Onu görmesi demek tüm hayatının çorbaya dönüşmesine son bir adım kalması demekti.

Eceli nereden ve nasıl gelecekti henüz bilmiyordu. Bu konuda oldukça kararsızdı.

İhtimaller o kadar fazlaydı ki aralarından seçemiyordu.

Yüzüne düşen damlayla düşüncelerinden ayrılıp başını havaya kaldırdı. Şiddetli bir fırtınanın habercisi olan bulutlara gülümseyerek sokağın ortasında yağmurun tüm yüklerini, pişmanlıklarını, acılarını yıkayıp götürmesini bekledi.

Annesi neredeydi?

Karısı? En yakın arkadaşı?

Peki ya oğlu?

Kafasının içinde yankılanan sorularla göz yaşları yanaklarını ıslatan yağmura eşlik etti ve o gece adam gökyüzüyle birlik olarak saatlerce ağladı.

Londra'yı belki sel basmadı, fırtınadan çok küçük darbelerle kurtuldu ama aynıları adam için geçerli değildi.

Dokuz yıl sürecek olan savaşa kendini o gece Privet Drive 4 numaranın bulunduğu sokakta hazırladı.

Peki dokuz yıldan sonra ne yapacaktı?

İnanın hiçbir fikri yoktu. Tek bildiği oğlunun gözünün önünde acı çekeceğiydi.

❄️❄️❄️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❄️❄️❄️

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin