Taşlaşmış Kalpler

475 54 114
                                    

Bir yıl..... Kısa ama içinde çok fazla ders bulunduran, insanı duygudan duyguya sürükleyen kısa bir film gibi geçip gitmişti.

Çocuğun ayrılırken Hogwarts'ı evi olarak nitelendirmesi adamın buzdan kaleleri olan kalbini eritirken içinde - derinde bir yerlerde mahcubiyet, kırgınlık... Tarif edemediği bir duygu yer edinmişti.

Yaz tatili boyunca peşini bırakmayan, uykusunda kara basan gibi üstüne çöken anlamsız duyguyla savaştı iki ay boyunca.

Okul başladığında bu çilenin biteceğini düşünürken çocuğu her gördüğü koridor başında kalbine daha büyük bir hançer saplandı.

İçinde anlamsız duygular, dilinde zehir... Kendi kanından olan çocuğa yabancı gibi davranmak çok zordu. Ama her geçen gün James Potter'a hem görünüşüyle hem de huylarıyla daha da benzemesi bir nebzede olsa işleri kolaylaştırıyordu.

Dudakları arasından zehirli bir "Potter" çıktığında oğlu olduğunu bir anlığına da olsa unutuyordu.

Yine... Yeni... Yeniden sorunlu bir eğitim öğretim yılının dört ayını geri de bırakmışlardı ki hastane kanadında yatan taşlaşmış öğrencilerin sayısı ilk günün beş katına çıkmıştı.

Slytherin varisinin kim olduğu sorgulanırken tüm gözlerin binasında ve bilhassa kendisinde olduğunu biliyordu.

Yüzüne bakmaya korkanlar arkasından sırlar odasını, binasındaki öğrencilerle birlik olup açtıklarına dair dedikodular üretiyordu ta ki adamı köşe başında onlara doğru yürürken görene kadar.

Bir de bunlar yetmezmiş gibi Harry Potter Slytherin Varisi adlı bir makale vardı.

"Harry Potter bir çatal dil mi?"

"Harry Potter muggleların düşmanı mı?"

"Harry Potter muggle doğumlu annesinden utandığını mı söyledi?"

"Yılanlardan ordu mu kuracak?"

"Aziz Slytherin artık Aziz Potter mı oldu?"

... Bitmek bilmeyen manşetler, dedikodular yılbaşını dahi çekilmez bir hale getirmişti.

Adam gölün kıyısında ağaçların altında küçük bir ateş yakmış sessiz ve huzurlu geceyi dinlerken tanıdık koku etrafını sardı.

Bugünlerde sık sık gördüğü, sürekli burnunun dibinde biten kadına ait koku.

"Bu soğukta ne yapıyorsun Severus?"

Kadın, suskunlukla arasında bozulmaz yemin etmiş gibi günlerdir kendisiyle konuşmayan adamın yere serdiği ıslanmaması için büyülenmiş olan eski kilimin üstüne oturdu.

"Yaktığın bu ateş seni korur mu sanıyorsun?"

-...

"Tanrı aşkına Severus bu ne zamana kadar sürecek? Benimle neden konuşmuyorsun?"

"Konuşacak bir şeyimiz yok Profesör McGonagall. Hem ısınmak için size bu ateş yetmiyor olabilir ama bana fazla bile geliyor," diyerek elini çimenleri beyaz bir çarşaf gibi örten karın içine daldırdı.

"Konuşacak bir şeyimiz yok öyle mi? İki yabancı gibi?"

"Öyle değil miyiz?" Adamın gözlerindeki hayal kırıklığını çocukluğundan tanıyordu. Kendi binasındaki öğrencilerin önünde güzelce azarladığı bir gün gördüğü bakışlar tam olarak bunlardı, ama daha büyüğünü James Potter'la birbirlerine girdiklerinde hastane kanadında gryffindorlu öğrencisiyle ilgilenirken görmüştü.

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin